Arda, Zeynep ve Selim… Son üç ayda hayatlarının baharında trajik şekilde aramızdan ayrılan bu gençler, sadece birer kayıp değil; insana değer vermeyen bir düzenin çöküşünü gözler önüne seren acı birer sembol oldu. Onların ölümleri, büyük bir soru işareti gibi karşımızda duruyor. Peki, onların verdiği mesajları duyabildik mi?
Bugün mecliste görüşülmeye başlanacak 2025 bütçesi, bu çığlıkların duyulmadığını bir kez daha kanıtlıyor. Bütçede, risk altındaki çocukları korumaya yönelik hiçbir kaynak yok. Çünkü devletin böyle bir vizyonu yok.
Sosyal Hizmetlerde çalışan sadece iki uzman memurun tüm bölgelerdeki risk altındaki çocuklarla ilgilenmesi bekleniyor. Bu, yalnızca imkânsız bir görev değil, aynı zamanda devletin bu alana verdiği önemi gösteren utanç verici bir durum. Çocukların yardım alabileceği merkezler eksik. Bu merkezlerde sunulacak hizmetler ve programlar yok. Devlet, kendi sorumluluğunu iki memura yükleyerek sorunu görmezden geliyor.
Kıbrıs’ın kuzeyinde, çocuklara ve gençlere yönelik riskleri belirleyecek bir harita da yok. Hangi bölgelerde, hangi çocukların risk altında olduğunu anlamamızı sağlayacak bir sistem kurulmamış. Dahası, böyle bir sistemi oluşturmak için bir vizyon da bulunmuyor. Her bölgenin kendine özgü yapısına uygun olarak hazırlanacak, çocukları destekleyecek ve güçlendirecek programlara yer verilmemiş. Üstelik, bu programları hayata geçirecek bir teşkilat yasası da hâlâ çıkarılmamış durumda. Devlet, çocukların hayatını korumak yerine, onları kaderlerine terk ediyor.
Arda’nın ardından, bölgeye önem verilmesi için yaptığımız onlarca çağrı da yanıtsız kaldı. Arda’nın annesi, dün oğlunun hayalini gerçekleştirmek için mücadele eden takım arkadaşlarını izlerken şu sözlerle isyan etti:
“Rıfat Şener Güreş Salonu’nda final maçındayız. Sporcuların çoğu güreş ayakkabısı bile olmadan, imkânsızlıklara rağmen hayallerini gerçekleştirmek için mücadele ediyor. Çünkü bu bütçe, timsah kuyruğunu tutarak fotoğraf çektirmek için ayrılmış. Üzgünüm çocuklar…”
Bu çarpıcı sözler, acılı bir annenin geride kalan çocuklara sarıldığı, onların da çaresizlikle boğuşmaması için verdiği mücadele için haykırış oldu. Aynı zaman da devletin kaynaklarını nereye harcadığını açıkça gözler önüne serdi. Çocukların sporda, sanatta ve eğitimde kendilerini var etmelerine imkân tanıyacak kaynaklar yok. Ama temsil, tören ve göstermelik işler için bütçe bulunuyor. Din İşleri Dairesi’ne ayrılan 571 milyon TL, devletin kaynaklarını nasıl önceliklendirdiğini açıkça ortaya koyuyor. Çocukların geleceğine yatırım yapılması gerekirken, bu kaynakların topluma hiçbir fayda sağlamayan başka alanlara yönlendirilmesi kabul edilemez.
Devlet çocukları koruma ve destekleme konusundaki sorumluluklarını yerine getirmediği için gençler çaresizlik içinde ölümü seçti. Onların haykırışları, ilgisizlikle örülmüş bir sistemin çöküşünü adeta gözümüze soktu. Bu, yalnızca bireysel bir trajedi değil; devletin insan hayatına verdiği değeri sert bir şekilde sorgulatan ve toplumsal vicdanı sarsan büyük bir sorun. Bu mesajı anlamak ve sosyal politikaların hayata geçirilmesi için ısrarlı olmak için harekete geçmek zorundayız. Çocuklarımızı yalnız bırakmak, geleceğimizi yalnız bırakmaktır. Eğer gençlerin verdiği mesajları almaya hâlâ hazır değilsek, başka Arda’ları ve Zeynep’leri de kaybetmek kaçınılmaz olacak.
Bu kayıpları unutmadık, sizlere de unutturmayacağız!