Bugün Kıbrıs
İsias Davasında uzun zamandır beklenen kritik bilirkişi raporu nihayet mahkemeye sunuldu. Dokuz Eylül Üniversitesi uzmanları tarafından hazırlanan bu detaylı rapor, davanın seyrini ciddi şekilde etkileyebilecek yeni tespitler içeriyor. Depreme bağlanan yıkım iddialarının aksine, binanın çöküşünün imalattaki eksiklikler ve denetim hatalarından kaynaklandığını belirten rapor, hem sanıklar hem de müdafilerin savunmalarını çürütüyor. Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği’nin avukatı Yiğit Gökçehan Koçoğlu, raporun olası kast suçlamasına dair önemli bir adım olduğunu vurguladı. Koçoğlu, raporun sanıklar için öngörülen cezaları arttırabileceğini ifade ederken, bu süreçte kamu görevlilerinin de soruşturma dosyasına dahil edilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Koçoğlu’nun gazetemize yaptığı değerlendirme şöyle:
“Uzun zamandır beklediğimiz bilirkişi raporu sonunda geldi. Rapor, önceki raporlardan hem daha uzun hem de daha çok tespit barındırıyor içinde. Mahkeme heyeti raporu talep ederken birkaç soru sormuş, ayrıca bizim sorularımızın da tek tek cevaplanmasını istemişti. Nitekim bilirkişi heyeti de bu soruları cevaplandırmış.
Rapora göre binanın yıkılma nedeni imalattaki eksikliler, kusurlar ile yapım ve denetimdeki kusurlardan kaynaklanıyor. Sanık müdafilerinin sürekli olarak “deprem şiddeti çok kuvvetliydi, bu yüzden yıkıldı” şeklindeki iddialarına karşılık olarak bilirkişi heyeti çok net bir şekilde “yıkılmanın deprem kuvveti ile hiçbir alakası yok, binanın bulunduğu parselde 1 saniyelik periyot üzerinde oluşan spektral ivme değerleri 1998 Deprem Yönetmeliği’nde binanın bulunduğu yer için verilen tasarım ivme değerlerini aşmıyor, bina ve tasarım 1998 Deprem Yönetmeliği’ne uygun yapılmış olsaydı bu bina depremde yıkılmayacaktı” şeklinde cevap verdi. Yine bu rapora göre bizim daha önce pek çok defa ifade etmiş olduğumuz ve adeta “bu bir cinayet” olarak nitelendirdiğimiz yeni asansör ve bu asansör için asmolen döşemenin delinmesi binanın yıkılmasının temel sebeplerinden birisi. Bu raporda binanın sanıklar ve müdafilerinin sürekli ifade ettiği üzere yana doğru değil de öne doğru çöktüğünün ayrıca altı çizilmiş durumda.”
1. Dokuz Eylül Üniversitesi’nden çıkan rapor davanın seyrini nasıl etkileyecek? Dava bu raporla olası kasta dönecek mi?
“Bu rapor lehimize gelen bir rapor ve sanıklar ile müdafilerinin savunmaları çökmüş durumda. Bizler ise başından beri ifade etmiş olduğumuz her şeyi ispatlamış durumdayız. Bizler bu süreçte alanında uzman kişilerle çalıştık ve onların yönlendirmeleri ile hareket ettik. Gelinen noktada hocalarımızın ifade etmiş olduğu hususların (örneğin asansör, örneğin statik hesap sorunları) binadaki temel kusurlar olduğunu görmüş bulunuyoruz.
Bu rapor, artık bizim dosyada sona yaklaştığımızı gösteriyor. Mahkemenin 22 Ekim’deki ara kararlarından birisi, “bilirkişi raporu geldiği zaman raporun taraflara, avukatlarına ve Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığına (CBS) tebliği” şeklinde idi. Bu raporun Adıyaman CBS’ye tebliğ edilmesi demek, esasen mahkemenin savcılığa “bir bak, eksik yoksa, toplanmasını istediğin başka delil yoksa dosyada esas hakkında mütalaanı yani kimin hangi sebeple cezalandırılmasını veyahut beraat etmesini istediğini açıkla” demek oluyor.
Olası kasta bir adım daha yaklaştığımızı düşünüyorum. Zira tüm kusurlar tek tek bir araya getirilmiş durumda. Benim duruşmalarda da söylediğim üzere tek başına bilinçli taksir olabilecek birkaç şey bir araya geldiği zaman bu artık bilinçli taksir değil, olası kast oluyor. Bununla birlikte, ruhsat sahteciliği de söz konusu ve ruhsat sahteciliği ancak ve ancak “kast” ile yapılabilecek bir şey. Sahtecilikte yapılan kasıt, esasen bu dosyadaki “olası kast” açısından da bizim elimizi kuvvetlendiren bir husus. Bilirkişi heyeti de 2001 tarihli ruhsatın verilmemesi gerektiğini raporunda açık ve net bir şekilde ifade etmiş durumda.”
2. Söz konusu rapora göre başta Ahmet Bozkurt olmak üzere tüm sanıkların (bugüne kadar hiç tutuklanmayanlar dahil) kusurlu olduğu ifade edildi. Başka tutuklamalar da olabilir mi?
“Bu rapor sonrası ben tüm sanıkların ceza alacağını düşünüyorum. Tutuklama konusunda ise esasen kimlerin asli, kimlerin tali kusurlu olduğuna bakmak gerekiyor. Mahkeme, Gazi Üniversitesi Raporu’na dayanarak Halil Bağcı’yı tahliye etmişti. Ancak gelinen aşamada DEÜ/İTÜ Raporu, Halil Bağcı’nın en temel sorumlulardan birisi olduğunu ifade ediyor. Yani Halil Bağcı’nın yeniden tutuklanması, alması muhtemel ceza miktarı da göz önünde bulundurulduğunda kanaatimce zaruri. Diğer sanıklar özelinde bir tutuklama beklemiyorum. Ancak bu kişiler ceza aldıktan sonra cezaları kesinleşince cezaevine artık “tutuklu” olarak değil “hükümlü” olarak girecekler.”
3. Rapor, belediye çalışanlarının kusurlarını da kapsıyor mu? Dosyalar birleştirilebilecek mi?
“Raporda belediye çalışanları açısından değerlendirme yapılmadı, zira bu dosyanın sanıkları değiller. Ancak biraz önce de ifade etmiş olduğum üzere raporda bu ruhsatın verilmemesi gerektiği gerekçeleri ile açıklandı. Örneğin zemin etüdünün olmaması, mimar Erdem Yıldız’ın kendi uzmanlık alanını aşan taahhütlerde bulunması, statik hesap raporunun bulunmaması, statik hesap raporunun bulunmamasına rağmen varmış gibi ruhsatta bahsedilmesi. İşte tüm bunlar ruhsattaki sahteciliği ortaya koyuyor. Bu açıdan biz bu raporu da kamu görevlileri hakkında yürüyen soruşturma dosyasına bir açıklama yazısı ile birlikte sunacak ve dosyaların birleştirilmesini talep edeceğiz. Zira, daha önce de ifade ettiğim üzere kamu görevlileri sahteciliği “bu insanların gözünün üstünde kaşı var” diyerek yapmıyorlar ve belli saiklerle (bazen para, bazen akrabalık, bazen konum vs) yapıyorlar. Bu sahteciliğin neden ve nasıl yapıldığının da aydınlatılması, söz konusu otelde ölen herkese olan bir borcumuzdur. Zira bu sahtecilik olmasaydı otel olmayacaktı, otel olmasaydı söz konusu mezar otelde 72 kişi hayatını kaybetmeyecekti.”