Euronews’ün haberine göre Avrupa Birliği’nin Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimlerinin sonucunu endişeyle beklediğini söylemek yetersiz bir ifade olur.
Atlantik’in öte yakasındaki anketlere göre, seçimlerin sonucu gümrük vergileri ve sanayi sübvansiyonlarından dijital gözetim ve antitröst soruşturmalarına kadar bloğun politikalarının hepsini olmasa da birçoğunu altüst etme potansiyeline sahip. Ancak başka hiçbir alan Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı kadar büyük korkuları tetiklemiyor. Bu konuda küçük de olsa herhangi bir aksaklık savaş alanında oyunun kurallarını değiştirebilir.
Bu derin tedirginlik, Amerika’nın hırpalanmış ülkeye yaptığı yardımdan duyduğu hoşnutsuzluğu gizlemeyen Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın sözlerinden kaynaklanıyor.
Bu yılın başlarında, ABD Kongresi Ukrayna’ya 60 milyar dolar askeri malzeme tahsis eden bir dış yardım paketini görüşürken, Trump yardımın hibe yerine kredi olarak yapılandırılması için bastırarak prosedürü etkilemeye çalıştı.
Trump sahibi olduğu Truth Social’da, “Artık asla geri ödeme umudu olmadan ya da ‘şartlara’ bağlı olmadan para vermemeliyiz. Amerika Birleşik Devletleri artık ‘aptal’ olmamalı,” dedi.
Trump daha sonra haziran ayındaki bir mitingde Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy’yi “belki de gelmiş geçmiş en iyi politikacı” olarak tanımladı.
Trump yardım paketine atıfta bulunarak “Ülkemize her gelişinde 60 milyar dolarla ayrılıyor,” dedi.
“Eve döndüğünde bir 60 milyar dolara daha ihtiyacı olduğunu açıklıyor ve ben de diyorum ki, bu asla bitmez. Asla bitmez,” diye ekledi. “Seçilmiş başkan olarak Beyaz Saray’a gelmeden önce bu konuyu çözüme kavuşturacağım.”
Ardından temmuz ayında Trump, Avrupa’daki en yakın müttefiklerinden biri olan Macaristan Başbakanı Viktor Orban ile bir araya gelerek anlaşmazlığı görüştü. Orban ikili görüşmenin ardından “Ukrayna-Rusya savaşında bir kuruş bile vermeyecek,” dedi. “Dolayısıyla savaş sona erecek, çünkü Ukrayna’nın kendi ayakları üzerinde duramayacağı aşikâr.”
Orban, AB liderlerine hitaben yazdığı meydan okuyan bir mektupta, Trump’ın “muhtemelen” yeniden seçilmesinin Ukrayna’ya destek konusunda ABD ve AB arasındaki mali dinamikleri değiştireceği uyarısında bulundu.
Brüksel’i endişelendiren de işte bu değişim.
FİŞİ ÇEKMEK
İşgalin ilk günlerinden itibaren Brüksel, tepkilerini koordine etmek ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e karşı Batı cephesini güçlendirmek için Washington ile yakın temas halindeydi.
AB ve Başkan Joe Biden, Rusya’nın geniş çaplı işgalinin uluslararası hukukun bariz bir ihlali olduğunu ve Ukrayna’nın egemen topraklarını savunma ve geri alma hakkına sahip olduğunu kesinlikle kabul eden, Atlantik ötesi ittifakın sadık ve sesli savunucuları oldu.
Her iki taraf da politika tercihlerinde bağımsız kalsa da yolları aynı çizgide birleşti. Bir yandan Ukrayna’nın ordusuna ve ekonomisine destek verilirken, diğer yandan Rusya’nın savaş makinesini felce uğratmak için yaptırım baskısı uygulandı
Dünya çapında bir askeri teçhizat üreticisi olan ABD, hükümet rakamlarına göre savaşın başlangıcından bu yana 64 milyar dolardan fazla askeri yardım sağlayarak Kiev’e işgalci Rus güçlerini püskürtmek için ihtiyaç duyduğu gelişmiş silahları sağlamaya odaklandı. Bu yardımlar arasında uzun menzilli ATACMS füzeleri ve çok ihtiyaç duyulan Patriot hava savunma sistemleri de yer alıyor.
AB ve üye devletler de 43.5 milyar euro değerinde askeri yardımda bulundu. Ancak Mart 2024’e kadar bir milyon topçu mermisi teslim etme hedefinin büyük ölçüde kaçırılması ve Macaristan tarafından hala bloke edilen 6.6 milyar euro gibi önemli aksaklıklar yaşandı.
Blok, mali, ekonomik ve insani destek konularında daha büyük başarı elde etti; 57.8 milyar euro halihazırda ödendi ve daha fazlası da yolda.
Bu çabalara paralel olarak Atlantik ortakları, G7 düzeyinde Rus ham petrolüne fiyat sınırı getirilmesi ve Kiev’e Rusya’nın dondurulmuş varlıklarının teminat olarak kullanılacağı 50 milyar dolarlık (45 milyar euro) kredi verilmesi gibi çığır açan bazı girişimlerde ortak hareket ettiler.
Trump’ın kazanması, tehdidini gerçekleştirmesi ve Amerikan yardımının fişini çekmesi halinde bu ortalık bir gecede çökme riski taşıyor.
Egmont Enstitüsü’nde program direktörü olan Sven Biscop, “Bu büyük bir soruna neden olur, çünkü Avrupa devralmaya hazır değil. Bu da üç, dört, altı ay içinde Ukrayna’nın savaşı sürdürmek için yeterli ham maddeden yoksun kalacağı anlamına gelir,” dedi.
Biscop, “Amerikan seçimlerinde ne olursa olsun Avrupa Birliği’nin Ukrayna’nın yanında olacağından eminim. Ancak asıl soru şu: Stratejimizin sonu ne olacak?” dedi.
“Şu an için onlara sadece biraz bugün, biraz yarın, bölgeyi özgürleştirmeye değil ama hattı tutmaya yetecek kadar veriyoruz. Bir şekilde Putin’in eninde sonunda pes edeceğini umuyoruz ama o pes etmeyecek. Dolayısıyla bir stratejiye ihtiyacımız var.”
Brüksel’de çok az kişi AB’nin devreye girip Washington’un ani yokluğunu telafi edebileceğine inanıyor. Durgun bir ekonomi, yetersiz bir savunma sanayii ve aşırı sağcı partilerin yükselişiyle blok, tüm yükü tek başına omuzlayacak araçlardan yoksun.
Bu farkındalık geçen yıl 60 milyar dolarlık paketin ABD Kongresi’nde tıkanmasıyla gündeme geldi ve AB, Amerika’nın çekilmesi senaryosunu ciddi ciddi düşünmeye başladı.
AB dış politika şefi Josep Borrell, “Avrupa ABD’nin bıraktığı boşluğu doldurabilir mi? Avrupa kesinlikle ABD’nin yerini alamaz,” dedi.
Seçim tarihi yaklaştıkça ve kamuoyu yoklamaları Trump ile Ukrayna’ya karşı “güçlü durma” ve Kremlin’i sıkıştırmaya yönelik G7 çabalarını sürdürme sözü veren rakibi Kamala Harris arasındaki mücadelenin çıkmaza girdiğini gösterdikçe benzer bir endişe AB yetkilileri ve diplomatları üzerinde ağırlığını hissettiriyor.
Bu arada Trump uzun vadeli taahhütlerden kaçınıyor ve savaşı hızla sona erdirmek için bir anlaşma yapmak yerine, anlaşmanın neleri içereceğine dair herhangi bir ayrıntı vermeden konuşuyor. Trump kampanyası yorum talebine yanıt vermedi.
Trump eylül ayı sonunda Zelenskiy ile görüştükten sonra yaptığı açıklamada, “Eğer kazanırsak bu işi çok hızlı bir şekilde çözeceğimizi düşünüyorum” dedi. “Ama bilirsiniz, tango yapmak için iki kişi gerekir.”
Bu sözler, Trump’ın tamamen işlemsel bir şekilde tanımladığı anlaşmayı başaramaması halinde, savaşla ilgilenmeyeceği ve Ukrayna’yı kendi başının çaresine bakmaya, Avrupa’yı da boşluğu doldurma telaşına düşüreceği korkusunu yaratıyor.
Avrupa Parlamentosu’nun dış ilişkiler komitesine başkanlık eden Avrupa Halk Partisi (EPP) milletvekili David McAllister Euronews’e yaptığı açıklamada, “Olası bir ikinci Trump başkanlığı, Biden Yönetiminin AB ile birlikte geliştirmeye çalıştığı yakın transatlantik ortaklığı sekteye uğratabilir,” dedi.
“Bununla birlikte, AB-ABD ilişkilerini ‘sağlamlaştırmak’ için seçimlerin sonucu ne olursa olsun ilişkileri mümkün olduğunca yakın tutmanın bir yolunu bulmalıyız,” diye ekledi.