Meclis’te yaşanan Başkanlık seçimi krizi, hükümetin aymazlığının galası oldu. Kurultaydan yüzde 65 ile çıkan Ünal Üstel’in parti grubuna bile sözünü geçiremediği, çünkü partisinin fikir birliğiyle değil çıkar birliğiyle hareket ettiği bir kez daha gözler önüne serildi. “UBP siyasi bir parti değil, holdingdir” söylentileri bir kez daha kanıtlandı.
Meclis Başkanını belirlemek için toplanan Genel Kurulda tam 5 kez oylama yapıldı. 4 tanesi Zorlu Töre için, 1 tanesi ise Kutlu Evren için. UBP-DP-YDP hükümeti 5 oylamada da çoğunluğu elde edemedi. Töre’nin grup kararıyla adaylıktan çekilmesi ve Kutlu Evren’in aday gösterilmesi tansiyonu yükseltti! Restleşmeler sertleşti, vekiller karşı karşıya geldi, baskıya dayanamayanlar hastanelere sığındı.
Sucuoğlu ile başlayan düello Töre ve Evren ile devam etti. Kavga topluma hizmet kavgası değil, makama oturma kavgası olunca ne grup kararı dinlendi ne de rezil olma kaygısı güdüldü. ‘Hedefe giden yolda her şey mübahtır’ diyerek türlü entrikalarla ülke kilitlendi. Bunca çıkar kavgasının ortasında ne ülkenin geleceği ne de toplumun ihtiyaçları konuşuldu; sahnede sadece koltuk, makam ve güç mücadelesi vardı.
Hükümet kendi içindeki kaosla meclisi kilitlerken, çözüm üretemeyen iktidar bu kez sorumluluğu CTP’ye yıkmaya çalıştı. Ancak CTP, ‘bu yapıya koltuk değneği olmayacağız’ diyerek erken seçim çağrısında bulundu. Uzun süredir tutumu nedeniyle eleştirilen ana muhalefet, hükümetin sorumsuzluğuna karşı takındığı net tavırla toplumdan alkış topladı.
Meclis dışında da hükümete yönelik sert eleştiriler yapıldı. Lefkoşa Belediye Başkanı Mehmet Harmancı, “yan yana gelmekten utanıyorum” derken Girne Belediye Başkanı Murat Şenkul ise, toplumdan özür dilenmesi gerektiğini söyledi. Başkanların yanı sıra Meclis dışındaki siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri de hükümeti istifaya çağırmaktan geri durmadı.
Ülkedeki krizin ve kaosun bir temsili olan Meclis Başkanlık seçimi, ancak güçlü bir birliktelikle çözülebilir. Gerçek yurtseverler ve solcuların farklılıklarını bir kenara bırakıp, ‘ben olma’ hedefinden ‘biz olma’ hedefine geçmesiyle bu düzen değişebilir.
Topluma dayanışmayı yeniden aşılayacak ve ortak mücadeleyi örgütleyecek olan, işte bu güçlü birlikteliktir. Sivil toplumu da içine alacak şekilde yapılacak işbirlikleriyle yeniden ayağa kalkabilir ve toplumumuzu içinde bulunduğu kaostan kurtarabiliriz. Aksi takdirde, iktidarın istediği gibi birbirimizi kırmaya devam edecek ve mevcut düzende hiçbir şeyin değişmesine gücümüz yetmeyecek. Bu kadar aymazlığa karşı birleşmek için daha ne bekliyoruz? Artık, bu ülkenin aydınlık yüzleri olarak bir araya gelip, tek bir yumruk olarak bu aymazlar çetesinin tepesine inmeliyiz.
Dünyanın Kıbrıs sorununun çözümünü konuştuğu bir dönemde, bizim siyasi elitlerin hırsları ve iç çekişmeleriyle vakit kaybetmemiz kabul edilemez. Oysa asıl odaklanmamız gereken, bu çözümsüzlük döngüsünden kurtulup geleceğimizi inşa etmektir. Toplumun geleceği için gerçek yurtseverler ve aydınlık yüzler olarak birlikte hareket etmeli, kişisel çıkarlarımızı bir kenara bırakarak Kıbrıs’ın çözüm sürecinde söz sahibi olmalıyız.