Bugün Kıbrıs/Emine Yüksel
Avukat Deniz Düzgün, suç oranlarının azaltılması için toplumun yapısını ve eğitim sistemini yeniden ele alarak kapsamlı sosyal politikalar geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Bugün Kıbrıs’a konuşan Deniz, özellikle genç suçluların rehabilitasyonunun önemine değinerek, cezaevlerindeki doluluğun şartlı tahliye ile hafifletilmesinin yanı sıra, kadına ve çocuğa yönelik şiddetle mücadelede devletin yetersiz kaldığını belirtti. İnsan ticaretiyle mücadelede daha sıkı denetimlerin ve caydırıcı cezaların gerekliliğini vurguladı.
Cezaevlerindeki doluluğun azaltılması için şartlı tahliye uygulamalarının gerekli olduğunu ifade eden Düzgün, mevcut sistemin para cezalarını güncelleme ihtiyacını da dile getirdi. Devletin şiddet vakalarına müdahalede yetersiz kaldığını söyleyen Düzgün, mağdurların korunması için daha etkili mekanizmaların kurulması gerektiğini vurguladı. İnsan ticaretiyle mücadelede sıkı denetimlerin ve ağır cezaların önemine değinen Düzgün, mağdurlar için destek mekanizmalarının oluşturulmasının gerekliliğini belirtti.
Deniz Düzgün, suç oranlarını azaltmak ve adalet sistemindeki aksaklıkları gidermek için kapsamlı reformlar önererek toplumun tüm kesimlerini etkileyen bu sorunların çözümü için ortak bir çaba gerektiğine dikkat çekti.
Avukat Deniz Düzgün ile adalet sistemini ve sorunları konuştuk…
– Ülkede artan suç oranlarının önüne geçebilmek için neler yapılmalı?
Suç ve suç oranına ilişkin konuşacak olursak eğer suç davranışını belirli bir faktörle açıklamaya çalışmak doğru olmaz.
Suçu önlemek için daha derine inerek toplumun yapısını, eğitim sistemini ve suçu önleyici mekanizmaların oluşturulmasını ve tabii ki mekanizmaların devamlılığı ve verimliliğini konuşmamız gerekmektedir.
Özellikle küçük toplumlarda suç faktörünün önüne geçebilmek için öncellikle suçun esas faktörlerinin ne olduğunu dair verilerin toplanması ve daha sonra ise bu veriler üzerinden sosyal politikalar geliştirilip kısa ve uzun vadede çözümlere odaklanılması gerekmektedir.
Suç olgusu çok daha kompleks bir konu olduğu için basite indirgeyip sadece cezalandırma prensibi ile yaklaşmak doğru değildir. Suçu önemle çok farklı alanları olan, birçok disiplini ilgilendiren bütünleşik bir çalışma gerekmektedir.
Suç işleyen bir kişiyi sadece cezalandırma bu kişiyi muhtemelen tekrardan suç işlemeye itmek demektir. Artan suç oranlarının önüne geçebilmek için her şeyden önce suç işleyen kişinin rehabilite edilmesinin öneminden de bahsetmemiz gerekir. Her kim ki suç işliyor ve bu suçtan dolayı bir ceza alıyorsa maalesef ki ülkemizde o kişiyi rehabilite edebilecek hiçbir kurum veya buna yönelik bir çalışma olmadığından kişinin toplumdan soyutlanmasına, suç fiilinden sonra normal hayatta geri dönmekte zorlanmasından dolayı bir kopuş yaşamasına neden oluyor çoğu zaman.
Dolayısıyla rehabilitasyonun önemi aslında çok ama çok önemli. Özellikle suça itilmiş çocukların veya genç suçluların topluma geri kazandırılması, işlemiş oldukları suçun vahimiyetini anlayarak tekrarının olmaması için eğitimlerden geçmeleri ve tekrardan var olabilecekleri yani kısacası biri veya birileri tarafından “görülebilmeleri” hayati önem taşımaktadır.
Birçok ülkede suçun kökenine inildiği zaman toplumda suç işlemeye iten faktörlerin ne olduğunu araştırarak daha sonra bu faktörlerin ortadan kaldırılması için gerekli önemlerin alınmasına ilişkin çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin İngiltere’de özellikle artan cinsel suç oranları üzerinden yapılan araştırmada insanların kendini daha güvende hissedebilmesi için kentsel güvenlik politikaları oluşturma, kamusal alanların aydınlığına temizliğine önem gösterilmiş ve bu politikaların geliştirilmesi için bir model çalışma başlatılmıştır.
Bireyin yaşadığı şehirde veya bölgede güvende olduğunu hissetmesi aslında suç fiilini işleyecek olan kişi için de caydırıcıdır.
Suç oranının önüne geçilebilmesi için özellikle eğitimin sisteminin içerisinde çalışmalar yapmak , her yaşa göre ve her seviyeye göre bu konuda eğitim çalışmaları düzenlemek önemlidir. Bu eğitim çalışmalarını ebeveyn katılımlı yapmak ve suç farkındalığı oluşturmak gerekmektedir.
– Son geçirilen af yasasıyla mahkemelerin cezaevine gönderdiği suçluların cezalarının 3’te 1’ini tamamladıktan sonra şartlı tahliyeyle salıverilmesini nasıl değerlendirirsiniz?
Uzun yıllardır sürekli olarak Merkezi Cezaevindeki doluluk oranları ve Cezaevinin kapasitesinin dolduğundan bahsetmekteyiz.
Yeni Merkezi Cezaevinin de ayni sorunlarla boğuştuğunu ve kapasite üstü bir mahkum sayısı olduğundan dolayı Merkezi Cezaevinde özellikle koğuşlarda ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır.
Hal böyle iken Cezaevlerindeki doluluğun veya yetersiz kapasitenin bir miktar rahatlatılması için şartlı tahliye gerekli bir uygulamadır. Özellikle Şartlı tahliye kurulunun oluşumunda görev alan Merkezi Cezaevinin en kıdemli psikoloğunun ve Sosyal Hizmetler Dairesi tarafından görevlendirilen Muavinin şartlı tahliye kuruluna başvuran mahkumlarla ilgili rapor yazarak kurulun bu raporu değerlendirmesini sağlaması gerekmektedir.
Aslında burada konuşulması gereken en önemli hususlardan bir tanesi Ceza Yasası altında belirli suçların cezası para cezası veya hapislik cezası olmakla birlikte, Yasadaki para cezaları güncellenmemiş olduğundan ve düşük olduğundan, cezalandırma prensibi olarak Mahkemeler para cezasını tercih etmemektedir. Dolayıyla hapis cezası verilen her suç elinde sonunda Cezaevindeki doluluğa ve kaosa neden olmaktadır .
Tabii ki hukuksal çerçevede şartlı tahliye kurulunu değerlendirecek olursak şartlı tahliye kurlunun yapısının yargı kararları üzerinde söz söyleyip bir karar üretmesi de ne kadar sağlıklıdır tartışılmalıdır.
– Özellikle kadına ve çocuğa yönelik cinsel ve fiziksel şiddet vakalarında devletin (polis, sosyal hizmetler, öğretmenler ve ilgili diğer kamu görevlilerinin) yeterli müdahalede bulunduğunu düşünüyor musunuz?
Kadına ve çocuğa yönelik cinsel ve fiziksel şiddet vakalarında devletin yeterli müdahalede bulunduğunu düşünmüyorum. Zaten yeterli müdahalede bulunmuş olsalardı şu an olduğu gibi ilgili suçlar artış göstermeyecekti. Yüksek Mahkeme Başkanın yapmış olduğu açıklamada, Mahkemede geçtiğimiz yıl en çok aile içi şiddet suçlarının görüşüldüğünü ve aile içi şiddet suçlarındaki artışa dikkati çekmiştir.
Suçun artışındaki en büyük unsur Devletin bu tip meselelerde yeterli önemler alamaması, kadınları ve çocukları şiddet ortamından uzaklaştırmaması ve şiddet sarmalının içinde bulunan mağdurların kendini çaresiz hissetmesine neden olmasından kaynaklanmaktadır.
Örneğin fiziksel şiddete maruz kalmış bir kadın Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Birimine başvurduktan sonra Aile Yasası altında bir koruma emri almak ister ise ve bu olay hafta sonuna denk gelmiş ise hafta sonu veya resmi tatile denk gelmiş ise koruma emri alması mümkün olmadığından ötürü beklemek zorunda bırakılıyor. Oysa Aile Yasasının 36(A) maddesinde bu tip konularda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi’ne bazı görevler vermekte iken maalesef ki ilgili Daire şu an tam olarak çalışmıyor.
Danışma Merkezi, Sığınak, Şiddet Kriz Merkezi gibi destek mekanizmalarının eksiliği ve ülke çapında kadına yönelik şiddeti önlemek için kurumlar arasında gerekli koordinasyonun kurulmamasından dolayı kadınlar ve çocuklar ciddi mağduriyetler yaşamaktadırlar. Polis ve Sosyal Hizmetler bu tip meselelerde çok dikkatli ve özenli çalışması gerekmektir. Özellikle konu çocuk ise çocuğun poliste yapacağı herhangi bir şikayette Sosyal Hizmetlerden gelecek olan yetkilinin günün hangi saati olursa olsun hazır olması ve müşteki olan çocuğun şikayetini yapacağı esnada poliste seri şekilde şikayetinin alınması gerekmektedir. Maalesef ki gerek Sosyal Hizmetlerin personel eksiği gerekse Polisin işleyişi gereği şikâyetçi pozisyonundaki çocuklar ciddi mağduriyetler yaşamakta ve yaşadıkları travmayı defa defa anlatmak durumunda kalmaktadırlar.
Özellikle çocuğa yönelik cinsel istismar meselelerinde Polise, Sosyal Hizmetlere, Öğretmenlere büyük görev düşmektedir. İstismar vakalarının büyük oranda çoğu bir aile üyesi tarafından gerçekleşmekte olup çocuğun rutin dışı davranışlarından başlamak üzere okul öğretmenlerinin gözlem yapması, konuyu gerek Sosyal Hizmetlere gerekse Polise bildirmesi hayati önem arz etmektedir.
– Ülkeye giriş çıkışlarda yeterli denetim yapılmadığı defalarca dile getirildi. Bununla ilgili yapılması gereken en acil adım nedir?
Ülkemizde şu anda özellikle öğrencilerin ve ön izinle gelen kişilerin kayıt dışına düştüğüne şahit olmaktayız. Öncelikle en önemli adımlardan bir tanesi sıkı denetimlerin yapılması gerekmektedir. Örneğin tüm Üniversiteler ile Eğitim Bakanlığı ve Muhaceret Dairesinin birlikte denetimler yaparak sadece denetim değil bu denetimlerin devamlılığını da sağlayacak bir sistemin kurulması gerekmektedir. Özel Üniversitelerin keyfi bir şekilde “kayıt ücreti” sevdasıyla öğrenci kaydetmesinin önüne geçebilmek için Üniversitelerin de denetlenmesi gerekmektedir. Keza ülkeye ön izinle getirilen işçilerin akıbetine ilişkin de denetlemelerin yapılması işçinin hangi iş yerinde çalıştığının işveren tarafından ispat edilememesi halinde işverene de yaptırımı olabilecek denetlemeler yapılması gerekmektedir.
– İşçi getirme adı altında ülkede yapılan insan ticaretinin önüne nasıl geçilir?
Her ne kadar Fasıl 154 Ceza Yasasında insan ticareti bir suç olarak düzenlenmiş olsa da sadece Ceza Yasasında insan ticaretinin suç olarak düzenlenmesi insan ticaretinin önüne geçmek için yeterli değildir.
Yine Ceza Yasasında suç olmasına rağmen işverenlerin getirdikleri işçilerin pasaportlarına el koyduklarını da geçmişte ilgilenmiş olduğum birçok insan ticareti vakasında görmüştüm. Şikâyet üzerine Polis tarafından tespit edilen vakaların işlemleri de bireysel ilerlemekte olup, sonrasında mağduru destekleyici hiçbir mekanizmanın olmamasından ötürü insan ticareti mağdurunun çoğu zaman şikayetinden dahi vazgeçmesine neden olabiliyor. Fakat insan ticareti suçu, mağdur şikayetçi olsa ve şikayetini geri çekse dahi re’sen soruşturulması ve kovuşturmaya devam edilmesi gereken bir suç türüdür.
İnsan Ticaretinin önüne geçebilmek için öncelikle denetim mekanizmasının çok iyi çalışması gerekmektedir. Ülkeye getirilen işçinin akıbetinin ne olduğuna ilişkin denetimlerin sağlanması, işverenlerin bu konudaki sorumluluğunun denetlenmesi elzemdir. Gerek aracı olan kişi veya Şirkete gerekse işverene iş hayatını etkileyecek cezaların verilmesi gerekmektedir ve bu konuda yasal düzenlenme yapılması gerekmektedir. Getirilen işçinin kim tarafından ve nasıl adaya getirildiğinin tespit edilerek, yapılan tespit sonucu insan ticareti suçuna rastlanması halinde Ceza Yasası kapsamında verilecek olan cezaların caydırıcı olması için ağır cezalar öngörülmesi ve özellikle hürriyeti bağlayıcı cezanın öngörülmesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde insan ticareti vakalarında bireysel başvurularda ortaya koyduğu yaklaşımdır. Bunlara ek olarak insan ticareti mağdurlarının desteklenmesi gerekmekte ve mağdurların şikayetten sonra sığınabilecekleri bir sığınma evi veya başka herhangi bir desteğe yönlendirilmeleri için mekanizmaların kurulması gerekmektedir.
Polis tarafından denetimlerin sıkça yapılması, Mahkemelerde caydırıcı cezaların verilmesi çok önemlidir. Kent güvenliği için denetimlerin sürekli yapılması gerektiği inancındayım.
– Devletin özellikle son dönemde çöken sosyal politikalarının yeniden ayağa kaldırılması için alınması atılması gereken adımlar nelerdir?
İlk ve en önemli adımlardan biri sosyal politikalar oluşturulabilecek verilerin toplanmasıdır. Bu verilerle toplum yapısının ne olduğunu ve birçok sorunu çözebilmek için bir haritalandırma yapmak adına önemlidir. Yapılacak olan haritalandırma üzerinden devlet kurumlarının güçlendirilmesi ve değişen demografik yapıya göre ihtiyaçların belirlenmesi gerekmektedir.
– Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ülkemizde yaşanan insan hakları ihlallerine karşı her zaman mücadele devam edecektir. Ülkedeki yıllardır süregelen çözümsüzlüğün de getirisi olan bazı düğümlerin çözüleceği günler için çabalamak hepimizin borcudur. Adalet ve insan haklarına saygı her zaman çok değerlidir.