Dünyanın en radikal kadın düşmanlarından biri olan Taliban’ın zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan Afgan Martina, burada Kürt genç Cihan’a aşık oldu. Coğrafyanın zorluklarına rağmen aşklarını koruyarak evlendiler ve Emircan adında bir bebekleri oldu. Emircan, ismiyle güçlü ve kuvvetli bir kişiliği simgeliyor; belki de bu ismi, başına gelecek zorluklara dayanabilmesi umuduyla seçtiler.
Daha iyi bir hayat umuduyla Türkiye’den Kıbrıs’ın kuzeyine, oradan da güneye kaçan çift, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sığınma talebinde bulundu. 13 gün sonra bir eve yerleştirilen aile, huzurlu ve güvenli bir yaşamın hayalini kuruyordu. Artık Avrupa topraklarında, medeni bir şekilde yaşayacaklardı. Martina başını kapatmak zorunda kalmayacak, Cihan ise ailesinin baskısından kurtulacaktı.
Ancak yeni yaşam, umdukları kadar kolay olmadı. Cihan, Türkiye’deki ailesini özlüyordu ve dil sorunu nedeniyle çevresine adapte olamıyordu. Bu durum, çiftin arasındaki kavgaları artırdı, şiddet bile devreye girdi. Devletin şiddetinden kaçan Martina, şimdi de eşinin şiddetiyle karşı karşıya kalmıştı.
Bir gün Cihan, “Emircan’ı alıp parka gidiyorum” diyerek evden çıktı ve bir daha geri dönmedi. Martina, saatler sonra endişelenip polisi aradı. Gelişmeler kuzeye de bildirildi. Cihan, yasa dışı yollardan ülkeye girdiği için tutuklandı, küçük Emircan ise çocuk yurduna yerleştirildi. Annesine kavuşamayan Emircan sürekli ağlıyor, telefonda “beni al” diye yalvarıyordu. Martina, çocuğuna kavuşmak için gazetecilerden yardım istedi. Herkes, anne ve çocuğun kavuşması gerektiğini düşünüyordu, ancak yasalar bu birleşmeye engel oluyordu.
Kuzeydeki mahkeme devam ederken, Martina’nın avukatı, Emircan’ın yurtdışına çıkarılmaması için gerekli kararı çıkarttı. Cihan’ın Türkiye’ye deport edilmesi bekleniyor, ancak Emircan’ın annesine verilmesi konusunda hala bir karar alınmış değil.
Yaptığımız haberler sonuçsuz kaldı; yetkililer yasaların arkasına sığındı. Güneyden gazeteci arkadaşım Elina Stamatiou ile birlikte son bir kez liderlere seslendik, bu durumu affetmelerini istedik, sınır ihlallerinin bir anne ve çocuğun hayatından daha önemli olmadığını söyledik. Ancak çabalarımız nafileydi.
Martina’nın çocuğuna kavuşması için önünde tek bir yol kaldı: Kuzeye gelerek mahkeme karşısına çıkmak. Özgürlüğe bir adım kala, sığınma talebini riske atarak, kuzeye geçip tutuklanmayı göze almak. Martina, yasadışı yollardan ülkeye girmenin cezasını ödeyecek, birkaç ay hapis yatıp çıkacak ve o zaman Emircan’ına kavuşacak. Sonrası ise belirsiz; ya mavi sularda boğulacaklar ya da insan kaçakçılarının kurbanı olacaklar.
Martina ve Emircan’ın hikayesi, yasaların ne kadar acımasız olabileceğini gözler önüne seriyor. Yasalar, kutsal olarak görülen yasalar, bazen haklının değil, güçlünün yanında oluyor. Ve bu hikaye, yasaların dişleri arasında sıkışıp kalan bir anne ve çocuğun trajedisini anlatıyor.