Kıbrıs Türk toplumu, derinleşen siyasi tıkanıklık, ekonomik darboğaz ve çözümsüzlüğe mahkum edilmiş Kıbrıs sorunu arasında bir belirsizlik girdabında çırpınıyor. Enflasyonun acımasız dişleri, halkın alım gücünü her geçen gün biraz daha parçalıyor. Dışarıdan bakıldığında ise uluslararası arenada hak ettiği yeri bulamayan, kendi kaderini tayin edemeyen bir toplum portresi ortaya çıkıyor.
Peki, bu sorunların kökeninde ne yatıyor? Siyasilerin kişisel çıkarları mı, yoksa öngörüsüzlük ve yetersizlik mi? Yoksa her ikisi de mi? Zümrelerin, bölgecilerin ve etnik önceliklerin hakim olduğu siyasi arenada, toplumun genel çıkarları nasıl bu kadar pervasızca göz ardı ediliyor? Bu kısır döngü, sadece ekonomik sıkıntıları derinleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumsal morali de dibe çekiyor, umutları tüketiyor.
Çözüm için atılması gereken adımlar nelerdir? Siyasilerin, halkın içinden biri gibi düşünüp hissetmesi, bu halkın kendisi için özne olması, kişisel çıkarları bir kenara bırakarak toplumun genel faydası doğrultusunda hareket etmesi, çözüm odaklı bir yaklaşım benimsemesi ve diyalog kanallarını açık tutması elzemdir.
Ancak bu adımlar yeterli mi? Kıbrıs sorunu gibi uluslararası bir düğümün çözümünde, bölgesel güçlerin çıkarları ve konjonktürel dengeler göz ardı edilebilir mi? Bu güç oyunları, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerin uzlaşma çabalarını baltalamaya devam mı edecek? Dahası, bugüne kadar yaptığım araştırmalarda ve gözlemlediğim kadarıyla ‘‘zorlayıcı demokrasi, hukuk ve diplomasi’’ güç odaklarının elinde enstrüman olarak kullanılmıştır. Bu durum Kıbrıs sorununda ve Kıbrıs Türk halkının hak arayışı noktasında oluşan olgulara baktığımıza farklı bu durum görülmemektedir.
Kıbrıs Türk halkının uluslararası toplumda daha aktif bir rol oynayarak hak ettiği yeri alması, kendi geleceğini tayin etme noktasında daha fazla söz sahibi olması gerekiyor. Ancak bu hedefe ulaşmak için, halkın temsilcilerinin nitelikli, kapsayıcı ve çoğulcu bir siyaset anlayışıyla hareket etmesi şart. Aksi takdirde, mevcut kısır döngü devam edecek ve toplum, daha derin bir umutsuzluğa sürüklenmeye mahkum olacaktır.
Unutulmamalıdır ki, siyasilerin temel görevi sorunları çözmek ve topluma hizmet etmektir. Bu görevi yerine getirmeyenler, tarih sahnesinde sadece başarısızlıklarıyla hatırlanacaklardır. Kıbrıs Türk halkının daha iyi bir geleceğe sahip olması, siyasilerin sorumluluklarını yerine getirmesi ve halkın niteliğe dayalı tercihler yapmasıyla mümkün olacaktır. Ancak bu noktada, halkın siyasi bilinci ve katılımı da kritik bir öneme sahiptir. Aksi takdirde, siyasi elitlerin hataları ve eksiklikleri, toplumu daha da derin bir krize sürüklemeye devam edecektir. Yaşlılarımızdan gençlerimize kadar herkesin duygusal mücadelesinin sömürüldüğü bu sistemde, sorunların çözümsüzmüş gibi gösterilmesi ve toplumun bu duruma razı edilmeye çalışılması kabul edilemez. Kıbrıs Türk halkı, hak ettiği refah ve özgürlüğe kavuşmayı hak ediyor.