Serdinç Maypa toplumun çoğunluğu gibi benim de sevdiğim, dürüstlüğüne, yardımseverliğine inandığım biriydi. Meslektaşlarıma karşı savunduğum, ‘neden ona kızıyoruz, insanlar ona güvenip belge yolluyor da gazetecilere yollamıyorsa kendimizi sorgulamalıyız’ diyordum. İzlenme rakamlarına şaşıyor ve insanların yolsuzluklarla ilgilenmesine çok seviniyordum. Serdinç’in ifşaatlarını ciddiyetle dinleyip notlar alıyor iddiaların peşine düşüyordum. Kendisiyle elindeki bilgi ve belgeler ile ilgili birçok kez işbirliği yaptık. Emin olduğum ne varsa yayımladık. Aynı şey için uğraştığımızı düşünerek onu ne ‘gazeteci değil’ diye aşağıladım ne de bana yalan söyleyeceğini düşündüm.
Şimdi burada iki ayrı konu var. Birincisi; Serdinç Maypa yayınlarında paylaştığı bilgiler ve belgelerle çoğu zaman doğru olanları ortaya koyuyordu. Söyledikleri gerçek oluyor, operasyonlar gerçekleşiyordu. Siyasilerin kirli ilişkileri ve çarpık yaşamlarını ortaya çıkarıyor ciddi bir toplumsal muhalefeti körüklüyordu. Elbette tepedekiler bundan rahatsız oldu çünkü Maypa, hepsinin ne mal olduğundan emindi. Bu yüzden ‘özel hayatın ifşası’ diyerek suçlanarak tutuklandı. Elinde daha paylaşmadığı çok ciddi videolar ve ses kayıtları vardı. Umarım şimdi onlara polis ulaşır da ‘at izi it izinden’ ayrılır.
İkinci konu ise bugünkü manşetimiz. Yani Serdinç Maypa’nın “asla yapmıyorum” dediği ama yaptığı birçok ses ve görüntü kaydında ortaya çıkan işçi getirme konusu. Maypa, Müteahhitler Birliği Başkanı Cafer Gürcafer’in ve oğlunun birlik üzerinden ülkeye işçi soktuğunu, ön izinlerle gelen vasıfsız işçilerin kısa süre sonra ortadan kaybolduğunu, nerede olduklarının bilinmediğini, insan kaçakçılığı yapıldığını savunuyordu. O günlerde elimize ulaşan bir ses kaydı tam da bu işlerin nasıl yapıldığını ortaya koydu. Maypa gazetemizi paylaşıp ‘iddialarını ispatladığımızı’ söyledi. Ardından Gürcafer düzenlediği basın toplantısında birlik üzerinden ülkede insan kaçakçılığı yapıldığını kabul etti ve oğlunun da yurt dışından işçi getiren bir şirketi olduğunu söyledi. Gürcafer o toplantıda ayrıca Serdinç Maypa’nın insan kaçakçılığı yaptığını savundu. Toplantıdan çıkınca Serdinç’i aradım, “seninle ilgili bunları iddia ediyor, televizyon programı için hodri meydan çekiyor” dedim, “ben hazırım gardaş, nerede ne zaman isterse” dedi. Bu yüzden Gürcafer’in Maypa ile ilgili iddialarına gazetemizde yer vermemiştik. Karşı karşıya gelmelerini ve ellerindeki belgeleri paylaşmalarını bekliyorduk. Fotoğrafın büyüğüne bakıyor, yasal boşluklardan faydalanarak kurulan ‘ön izin’ vurgun çarkının ve devlet eliyle dönen insan kaçakçılığının ortaya çıkarılmasına ve sistemin değiştirilmesine odaklanmıştık.
Maypa’ya ülkeye işçi getirip getirmediğini sorduğumda bana tam olarak, “Yahu asla öyle bir şey yok. Kardeşim o işi yapıyordu, öldüğünde işçiler ortada kaldı, onlara yardım olsun diye hepsini Tüfekçi’ye devrettim. Bir tek odur. Kardeşimin ölmeden önce yaptığı işleri ben yapmışım gibi yansıtmaya çalışıyor” dedi.
Gazetemize ulaştırılan 9 ayrı kayıtta ise Maypa’nın yurt dışından işçi getirme işlerinin içinde olduğu anlaşılıyor. Üstelik Maypa’nın yanında olan ve “patron” dediği sesi duyulan kadının kim olduğu bilgisine ulaştıktan sonra işin rengi daha da değişti.
Yani uzun lafın kısası ne yazık ki Serdinç baltayı taşa vurdu. Az önce mahkeme görüntülerini izledim, “insan kaçakçılığı yapanları ortaya çıkarmak için yaptım” dedi. Keşke öyle olsaydı be Maypa! Ne ben böyle ağır bir yükün altına girmiş olurdum ne de sen bu hale düşerdin. Bu haberi yaptığım için mutlu filan değilim, en başta da sana gerçekten benim gibi inanmış insanları hayal kırıklığına uğrattığım, kalan ufacık umutlarını da kırdığım için üzgünüm. Çok üzgünüm hem de, keşke böyle olmasaydı…