Dora Mengüç/Independent Türkçe
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta NATO Zirvesi sırasındaki görüştü.
Son yıllarda ilişkilerin gelgit yaşadığı Ankara-Atina hattında iki lider yeni dönemlerinde ilk kez buluşmuş oldu.
Yunan medyasına göre Erdoğan ve Miçotakis’in görüşmesi olumlu ve yapıcı bir iklimde gerçekleşti.
Almanya’dan Bild gazetesi de Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerde son günlerde olumlu seyreden gelişmeleri övdü.
İki ülke arasındaki ilişkilerin olumlu bir yöne girmesinin önemine işaret edilen haberde, “Bu yeni dönem sadece iki ülkeyi değil, tüm Avrupa’yı etkiliyor. Neden mi? Göçmen krizinden dolayı” ifadelerine yer verildi.
Aralık 1995’teki Kardak Kayalıkları krizi ile savaşın eşiğine gelen iki ülke ilişkileri, 1999’da meydana gelen yıkıcı depremlerle ısınmıştı.
Türkiye’deki 6 Şubat depremlerinin ardından iki ülke ilişkilerinin tonu göstermelik de olsa bir parça yumuşadı.
En son 2022 yılının mart ayında karşı karşıya gelen Erdoğan ve Miçotakis’in geçen günlerdeki görüşmesinde önlerinde duran sorunlar aynı fakat birbirlerine yaklaşımları daha farklıydı.
İki taraf görüşmenin olumlu havada geçtiğini belirtti, liderler ilişkilerin iyileşmesini sağlayacak güven ortamının ve koşulların oluşturulması amacıyla her düzeyde daha sık temaslarda bulunulması niyetlerini vurguladı.
Independent Türkçe, Atina Üniversitesi’nden Emeritus Profesör Ioannis Mazis ile iki ülke ilişkilerinin dünü, bugünü ve yarınını konuştu.
Mazis, Atina Ulusal ve Kapodistrian Üniversitesi Türk Çalışmaları ve Modern Asya Çalışmaları Bölümü’nün eski başkanı.
Fransa’nın “Chevalier de l’ Ordre des Palmes Academiques” unvanına layık gördüğü Mazis’in jeopolitiğin teorisi ve pratiği ile Modern Türkiye’de siyaseti ve ekonomisi üzerine kitap ve yayınları bulunuyor.
Yunanistan’ın Savunma Analizleri Enstitüsü’nün (IAA) Akademik Kurulu Başkanlığı da yapan akademisyen Yunanistan’ın Silahlı Kuvvetleri ve Ulusal Güvenlik Okullarının çoğunda jeopolitik analiz ve uluslararası güvenlik konularında dersler veriyor.
Mazis’e göre iki ülkede peş peşe gelen seçimler ve ortaya çıkan tablo, politika öncelikleri açısından henüz büyük değişiklikler getirmedi.
Ancak Ankara ve Atina’nın dışişleri bakanlığı için tercih ettiği isimler dikkat çekici.
“BÖLGESEL DENGELER İSTIKRARSIZLAŞMIŞ DURUMDA”
“Hem Yunanistan hem de Türkiye’deki son seçimler, ilgili devleti yönetenler ve liderlerin tanımlaması gereken politika öncelikleri açısından çok önemli değişiklikler getirmedi. Uluslararası sistemin son yıllarda baskı altında olduğu ve Balkanlar, Doğu Akdeniz, Karadeniz ve özellikle Büyük Ortadoğu’daki bölgesel dengelerin istikrarsızlaştığı yadsınamaz” diyor Mazis.
Yunan siyaset bilimci bu koşullar altında, Yunanistan’ın tutarlı ve uzun vadeli bir dış politika izlediğini savunuyor:
“Yunanistan, Türkiye ile birlikte Atlantik İttifakı’nın eski bir üyesi olduğu için, bu politika Güneydoğu Avrupa ve Doğu Akdeniz’deki güvenlik ve barışa yönelik NATO öncelikleriyle tamamen uyumlu”
Mazis, bununla birlikte Türkiye’nin aynı “ittifak ruhunu” göstermediği görüşünde:
“Ankara kendi kazançlarını maksimize etmeye çalıştı, hatta tarihsel olarak köklü NATO üyeliğinin pahasına… Derinden bakarsak, bu hareketler iç parti siyaseti düzeyiyle veya zaman zaman taktiklerle sınırlı değil, aynı zamanda kurulmuş stratejik davranışlara dahil ediliyor”
FİDAN VE GERAPETRİTİS…
Hem Erdoğan hem Miçotakis, seçimin ardından kabinelerindeki köklü değişimlere gitti.
İki tarafın en çok ilgilendiği bakanlıklar ise kuşkusuz dışişleri.
Emeritus Profesör Ioannis Mazis, Yorgo Gerapetritis’i Yunan akademisi ve siyasetinin tanınmış ve geniş çapta saygınlığa sahip bir kişisi olarak tanımlıyor ancak geleceği ile ilgili yorum yapmaktan imtina ediyor.
Gerapetritis, Yunan hükümetinin açık denizde petrol ve doğal gaz arama hakkı da dahil olmak üzere her ülkenin münhasır ekonomik haklara sahip olduğu alanları belirleme konusunda bir anlaşmaya varmak için “devam eden olumlu havadan yararlanmak” istediğini belirtmişti.
Selefi ve mevcut Savunma Bakanı Nikos Dendias’ın aksine Yunanistan’ın Ege’deki karasularının Türkiye’nin savaş nedeni olarak kabul ettiği 12 mil değil 6 mil olması gerektiği düşüncesinde Yunanistan’ın yeni dışişleri bakanı.
Emeritus Profesör Mazis’in bununla ilgili söyleyecekleri var:
“Dışişleri Bakanlığı’ndaki görev süresi hakkında herhangi bir tahminde bulunmayı tercih etmiyorum, çünkü bu tür yorumlar için çok erken olduğu kanaatindeyim. Şüphesiz hem Sayın Gerapetritis hem Sayın Fidan sırasıyla Sayın Miçotakis ve Sayın Erdoğan ile çok yakından bağlantılı. Bu da iki liderin dış politikaya verdiği vurguyu göstermekte. Eğer yeni Yunan Dışişleri Bakanı 6 deniz mili açıklamasında ısrarcı olursa, bunun altına aynı zamanda imzasını atmak durumunda. Bu her Yunan için, her Yunan Dışişleri Bakanı için savunulamayacak, devam ettirilemeyecek bir yük teşkil edecektir. Özellikle Ulusal ve Kapodistrian Atina Üniversitesi’nin görkemli hukuk fakültesinin profesörü ve ülkenin ilk ve en önemli valisi Ioannis Kapodistrias için.”
Mazis’in bahsettiği kişi ilk kez 1821’de Mora Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu’na karşı çıkan isyanların üzerine Yunan siyasetine karışan, 1827 yılında ise Mora’daki isyancıların kurduğu Yunan Meclisi’nin vali olarak seçilen ülkenin tarihi figürlerinden Kapodistrias.
GÜVENLİK, ENERJİ, GÖÇ VE TİCARET ALANLARINDA ZORLUKLAR VE FIRSATLAR
Emeritus Profesör Mazis, uluslararası ve bölgesel ölçeklerde tıpkı bir Çin atasözünde dile getirildiği gibi ilginç zamanlar içinde seyahat edildiği belirtiyor:
“Değindiniz konu başlıklarının hemen hepsi sadece Yunanistan veya Türkiye tarafından değil, aynı zamanda bölgedeki diğer tüm devletler tarafından da daha fazla sömürülmeye açık. Özellikle de bizimle yakın olanlar… Örneğin, Lübnan, İsrail, Mısır, Libya, İtalya veya kuzey komşularımız. Tabii ki, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ de dahil. Önemli olan şey, bunların hepsinin uluslararası hukuk bağlamında ve devletler arasında dostane ilişkilerin sürdürülmesi ruhuyla gözden geçirilip ifade edilmesi. Bölgedeki diğer devlet aktörlerinin meşru haklarını göz ardı eden tek taraflı eylem veya stratejiler tehlikeli bir yoldur. Bunu izlemeye eğilimli olan herhangi biri için nihai jeopolitik kâr garanti etmez”
Mazis, “kısa vadeli çözüm” peşinde koşan aktörlerin ağır bir maliyetle karşılaşacağı kanaatinde:
“Bölgede, ne kadar büyük veya küçük olursa olsun, hiçbir devletin uluslararası hukuk tarafından sağlanan gerekli gereksinimleri, sınırlamaları karşılamayan kısa veya uzun vadeli jeopolitik çözümlere dair bahse girme lüksü yoktur.
Bir başka deyişle Mazis’in düşüncesini siyaset bilimine tercüme edince ortaya çıkan yorum bölgedeki hiçbir yönetimin uluslararası hukuku göz ardı edip komşu devletlerle anarşiye ve/veya istikrarsız ikili veya çok taraflı ilişki durumuna yol açan çeşitli jeopolitik amaçları takip etmeyi karşılayamayacağı yönünde.”
AB VE NATO’NUN İKİ BAŞKENTE ETKİSİ NE?
Sorulardan biri de yukarıdaki.
Yunan profesör, Yunanistan ve Türkiye arasında diyalogda Avrupa Birliği ve NATO’nun rolünü nasıl değerlendiriyor?
Mazis bu noktada dengeyi sağlama misyonunu daha çok Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne teslim ediyor:
“Uluslararası hukuku, özellikle de UNCLOS III’ü (Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi) Yunanistan ve Türkiye arasında verimli ve üretken bir diyalog için en ilgili arabulucu faktör olarak görüyorum. Elbette, AB ve NATO çok önemli iki devletlerarası rejimdir. Ancak yine de kendi önceliklerini ve stratejilerini baskın üyelerinin iradesine bağlı olarak şekillendirirler. 21. yüzyılda olası uluslararası anlaşmazlıkların büyük güçlerin veya diğer üçüncü tarafların çıkarları temelinde değil, uluslararası antlaşmalarla, öncelikle uluslararası antlaşmalarla ve ayrıca hukuk olarak kabul edilen genel bir uygulamadan kaynaklanan kurallardan oluşan örfi uluslararası hukuk ile ilgili olarak çözülmesi gerektiğine inanıyorum. Diyalog, mevcut anlaşmalar tarafından kapsanmayan konularla sınırlı olmalıdır, çünkü her şeyi içeren bir diyalog durumunda kendimizi hegemonik söylem ve uygulamalara teslim etmiş oluruz”
Emeritus Profesör Mazis, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerinin keşfi, deniz anlaşmazlıkları ve diğer bölgesel aktörlerin dahil olması ile alakalı olarak da “Gelecekteki düzenlemeler için tek bir hayalim var, o da uluslararası hukukun uygulanabilir kurallarına ve özel hükümlerine ortak saygı temelinde karşılıklı olarak kabul edilen bir çözüm” diyerek yine uluslararası hukuka işaret ediyor.
Türkiye, Yunanistan’ın Doğu Ege adalarını silahlandırma politikasını ve “gayri askeri” statüsünü uluslararası hukukun delinmesi olarak nitelendiriyor.
Daha önce Atina’nın Barbaros Hayreddin Paşa gemisinin Akdeniz’deki sismik araştırma faaliyetinin Yunan gemisi tarafından taciz edilmesi de Ankara tarafından yine aynı çerçevede değerlendirmişti.
“KIBRIS KONUSUNDA MAKUL İYİMSERİM”
Ankara-Atina hattında bir diğer önemli mesele ise Kıbrıs.
Mazis, “Hayati önem taşıyan sorunlara olumlu adım atmak için her iki tarafın meşru haklarına karşılıklı saygı ilkesine dayanması gerekiyor” diyor.
Uluslararası hukukun öneminin dışında iyi niyetin hâkim olması gerektiğine dikkat çekiyor:
“Bu iki unsur müzakere masasında sunulursa, pek çok iyi sonuç ortaya çıkabilir. Makul bir şekilde iyimserim. Aşırı değil ama bir akademisyen olarak öğrencilerime iyimser olmak borçluyum. En azından prensipte… Tabii ki, Ege’nin diğer tarafından benim iki ön koşulumu eşit şekilde paylaşan en az bir akademik meslektaşım olduğu sürece: Karşılıklı iyi niyetler ve Uluslararası Hukuka karşılıklı saygı”
MEDYANIN VE HALKIN DİLİNDE “KOMŞULUK”
Her iki ülkede de kamuoyu ve medya söylemini Yunan-Türk ilişkileri açısından kimi zamanlar sorunlu olabiliyor.
Peki halklar arasındaki güvensizlik ve yanlış anlaşılmanın başlıca sebepleri neler?
Neredeyse yarım asırdır Türk-Yunan ilişkileri ve jeopolitiği üzerine çalışan Mazis bu soruya şu yanıtı veriyor:
“Ben daha çok resmi politikaları, bürokrasilerin ve seçkinlerin ulusal çıkarlarını nasıl uygulayabileceklerini, düşünce biçimlerini ve devlet stratejilerini tanımlayıp analiz etmeyi yeğliyorum. Bu düşünce çizgisinde, kamuoyu ve medya söyleminin zaman zaman gelişmelere çok bağlı olduğuna inanmaya meyilliyim. Örneğin, Türkiye’deki Şubat 2023 depremleri Yunan kamuoyunu evsiz insanlara destek olmaya sevk etti. Elbette medya da buna uydu. Sayın Dendias ile Sayın Çavuşoğlu arasındaki işbirliğini ve sarılmalarını vurguladı. Mesele şu ki, Türkiye’nin doğusundan gelen bu duygusal görüntülerin ardından, Türkiye’nin “Mavi Vatan” ve “Türk-Libya memorandumu” gibi anlatılara geri döndüğünü gördük. Bu da uluslararası hukuk gerçekliğinin ve uluslararası hukuk Nechayievizminin* özüdür”
“ULUSLARARASI SİSTEM DEĞİŞİRKEN TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ HAYATİ ÖNEMDE”
Atina Üniversitesi’nden Emeritus Profesör Ioannis Mazis, önümüzdeki 10 yılın Yunan-Türk ilişkilerinin geleceği için hayati önem taşıdığını düşünüyor.
Zira ona göre uluslararası sistem, büyük güçlerin konumlanması açısından değişiyor.
Bu nedenle, orta güçler uluslararası politikada kendi ayak izlerini genişletmeye eğilimli:
“Yunan-Türk ilişkileri bu gelişmelere büyük ölçüde bağlı. Ben her şeyin Ankara’nın revizyonizmden vazgeçme iradesine bağlı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu eski moda bir stratejik davranış ve güncel ihtiyaçlarla ilgili değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin ‘kalbinin sınırlarından’ bahsediyor, Atina’ya son ziyaretinde Lozan Antlaşması’nın gözden geçirilmesinden bahsetmişti. Sadece bir kez daha hatırlatayım ki; uluslararası antlaşmalar devletlerarası istikrarın ve uluslararası hukukun temelini oluşturur. Her ülkenin uluslararası antlaşmalara… liderinin kalbine göre uyup uymaması durumunu ancak hayal edebilirim…”
*Nechayevism, 19. yüzyılın sonlarında Rus komünist devrimci Sergey Nechayev’in fikirlerine dayanan bir siyasi akım. Nechayev, her ne pahasına olursa olsun devrimi gerçekleştirmeyi savunan ve bunun için devrimci terörü meşru gören radikal bir yaklaşıma sahipti.