Bugün Kıbrıs

CTP Genel Sekreteri Akansoy: “Feyzioğlu’nun açıklamaları kabul edilemez”

Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Metin Feyzioğlu, 14 Temmuz’da Kuzey Kıbrıs’ta katıldığı bir televizyon programında, “Bizim yap-işlet-devret yöntemiyle özelleştirmemiz lazım Gazimağusa Limanı’nı. Bunun çalışmasına başladık” dedi.

Mağusa Limanı’nın özelleştirilmesinin yanı sıra Ada’ya bir liman daha yapılacağını belirten Feyzioğlu, “Yepyeni bir limana daha ihtiyacımız var Girne’yi rahatlatmak için. KKTC’ye bir Mağusa Limanı yetmez, büyük düşünün” diye konuştu.

Bianet‘ten Vecih Cuzdan, Feyzioğlu’nun ‘özelleştirme’ çıkışını, ana muhalefet partisi CTP’nin Genel Sekreteri Asım Akansoy ile konuştu.

Konuyu, Türkiye-Kuzey Kıbrıs iktisadi iş birliği anlaşmaları ve Feyzioğlu’nun ifadeleri olmak üzere iki bağlamda değerlendiren Akansoy, ikili ilişkilerin doğru zeminde olması gerektiğini belirterek, “Doğru zeminin de ne Sayın Büyükelçi’nin açıklamaları ne de protokol düzeni olduğunu ifade etmek isterim. Doğru zemin, Kıbrıs Türk halkının kendi kendini yönetebileceği düzeni tesis edebilme yolunda halkın iradesine saygı duyulacak bir çerçevedir” dedi.

“PROTOKOL DÜZENİYLE KALKINAMAYIZ”
Türkiye ve Kuzey Kıbrıs arasındaki iktisadi iş birliği anlaşmalarına dikkat çeken Akansoy, bu anlaşmaların kısaca ‘protokol’ olarak adlandırıldığını belirterek şöyle konuştu:

“Uzun süredir TC ile KKTC arasında yapılan bu protokoller, ‘uluslararası anlaşma’ niteliği de olduğu için herhangi bir şekilde Meclis’te sorgulanmadan geçebilmektedirler. Ve günün sonunda yasa üstü bir pozisyona da sahiptirler.

Dolayısıyla son zamanlarda ülkemizdeki iktisadi ve sosyal düzende yapılmak istenen çeşitli değişiklikler ne yazık ki bu protokoller üzerinden şekillendirilmeye, düzenlenmeye çalışılmaktadır.

Bizim yaklaşımımız şudur: Bu protokol düzeniyle, herhangi bir şekilde Kıbrıs Türk insanının kalkınmasını sağlayacak bir düzen tesis edilebileceğine inanmıyoruz.”

“ALT YÖNETİM KÜLTÜRÜ”
Akansoy, Kuzey Kıbrıs ve Türkiye arasındaki iş birliği protokollerinin “Kıbrıs Türk halkının kendi iradesine dayalı düzenlemelere destek olma mahiyeti taşıması gerektiğini” vurguladı.

Ankara’nın Kuzey Kıbrıs’ta hayat bulmasını sağlamak amacıyla belirlediği sosyal ve ekonomik düzenlemelerin şimdiye kadar beklentileri karşılamadığını söyleyen Akansoy, “Beklentileri karşılamadığı gibi bir ‘alt yönetim’ kültürünü de beraberinde getirmeye çalışıyor” dedi.

Akansoy sözlerini şöyle sürdürdü:

“En temelde biz bu protokol düzeninin doğru bir iş birliği modeli olduğunu düşünmüyoruz.

TC ile KKTC arasında bizim de hükümette olduğumuz çeşitli dönemlerde iş birliği anlaşmaları teknik destek bağlamında yapılmıştır. Talep bizden gitmiştir ve içeriğinin belirleyicisi de biz olmuştuk.

Dolayısıyla bu tür ikili anlaşmalar elbette olur, bugün çözümsüzlük koşullarında, yarın çözümle birlikte de devam eder. Ama buradaki içerik ne olacak? Nasıl bir düzenleme, nasıl bir iktisadi değişiklik ve destek sağlanacak?

Bunların öncelikle Kıbrıs Türk halkının beklentileri çerçevesinde oluşturulması gerekir. Bu çok önemli bir konudur.”

“KAMU-ÖZEL ORTAKLIĞI OLABİLİR”
Mağusa Limanı’nın özelleştirilmesinin de taraflar arasındaki protokollerde yeri olan bir konu olduğuna dikkat çeken Akansoy, “Bu protokollerde yeri olduğu için büyükelçi de kendine görev biçiyor ve ‘Biz bu konuda çalışma başlattık. TC-KKTC bu anlaşmaları beraber hayata geçirecek’ diyor” ifadelerini kullandı.

“Mağusa Limanı’nın özelleştirilmesi ya da genel olarak özelleştirme meselesine CTP olarak karşıyız” diyen Akansoy, ancak ambargolar ve çözümsüzlük nedeniyle Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik olarak zayıflığını dikkate alarak ‘kamu-özel ortaklığı’ üzerinden gidilmesi gerektiğini savundu:

“Kamunun devrede olmadığı liman gibi, elektrik gibi stratejik unsurların özelleştirilmesinin bize herhangi bir katkısı olmadığı gibi tamamen halkın özel tekele, onun insafına teslim edilmesi anlamına geldiğini düşünmekteyiz.

Kıbrıs’a herhangi bir yatırım yapılacaksa, düzenleme yapılacaksa, örneğin Girne’de bir liman yapılacaksa bunun bu ülkedeki halkın iradesiyle şekillenen demokratik temsilciler tarafından belirlenmesi gerektiğini ve bu belirlendikten sonra eğer herhangi bir ihtiyaç varsa Türkiye’yle de bunun üzerinden çeşitli değerlendirmelerin yapılabileceğini, görüşmelerin söz konusu olabileceğini düşünmekteyiz.”

FEYZİOĞLU’NUN İFADELERİNE TEPKİ
Akansoy, Metin Feyzioğlu’nun “Gazimağusa Limanı’nı özelleştirmemiz lazım. Bunun çalışmasına başladık” sözlerine ise tepki göstererek şunları söyledi:

“Bu ifadeler bir büyükelçinin yetki ve sorumluluk sınırlarının dışındadır. Sayın Feyzioğlu bu ülkede ne başbakandır ne bakandır ne de bir validir.

Sayın Feyzioğlu bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin büyükelçisidir ve Kıbrıs Türk halkının tüm kesimlerine eşit mesafede durarak, halkın beklentilerini karşılayacak şekilde destek olması gerekir. Şu an ki atanmış hükümetin bir parçası olarak değil.

Dolayısıyla bu tür açıklamaları bizim benimsememiz, kabul etmemiz mümkün değildir.”

“KIBRIS TÜRK HALKININ İRADESİNE SAYGI DUYULMALI”
Türkiye-Kuzey Kıbrıs ilişkilerinin ‘doğru zeminde’ olması gerektiğini belirten Akansoy, “Doğru zeminin de ne Sayın Büyükelçi’nin açıklamaları ne de protokol düzeni olduğunu ifade etmek isterim. Doğru zemin, Kıbrıs Türk halkının kendi kendini yönetebileceği düzeni tesis edebilme yolunda, halkın iradesine saygı duyulacak bir çerçevedir. Bu doğru zemin üzerinden inanıyorum ki çok daha sağlıklı bir sistemi ve ilişki biçimi geliştirebiliriz” dedi.

FEYZİOĞLU’NUN ‘ÖZELLEŞTİRME’ ÇIKIŞI
BRT’nin “Manşet+” adlı programına katılan Metin Feyzioğlu’nun, Mağusa Limanı’nın özelleştirilmesine ilişkin konuşması şöyle:

“Tabii burası bir ada olduğundan nereden geleceksiniz? Ya denizden geleceksiniz ya havadan geleceksiniz. Önce denizi söyleyeyim. Büyük yatırımlarımızın içinde bizim, Allah’ın izniyle, Gazimağusa Limanı’nı yeni baştan yapmak var. Bunu da özelleştirmeyle yapabilir.

KKTC’nin, Kıbrıs Türk halkının büyük değil, artık çok büyük düşünmesi lazım. Biz 1950’lerde, 60’larda, 70’lerde, 80’lerde yaşamıyoruz. Dünyanın son derece sıcak bir bölgesinde ama paha biçilemez derecede değerli bir ülkesinde yaşıyoruz. Ben de yaşıyorum. Burası benim ikinci vatanım. Aşkla da bağlı olduğumu söyledim.

Özelleştirme bir finans bulma yöntemidir, kamunun kaynaklarını kullanmadan, şeffaf yapıldığı sürece. Tüm kurallara uyulduğu, kamuoyunun gözünün önünde gerçekleştiği sürece dünyanın en etkili finansman bulma yöntemlerinden biridir. Bizim yap-işlet-devret yöntemiyle özelleştirmemiz lazım Gazimağusa Limanı’nı. Bunun çalışmasına başladık.

Yeni mali protokolümüzde bu iş için çok ciddi gitmek lazım, bunlar basit işler değil. Bir önemli müşavirlik hizmeti almamız gerekiyor. Neler yapılacağının yol haritasının çıkması lazım. Siyasi irade Türkiye ve KKTC tarafında dedi ki Gazimağusa Limanı’nın özelleştirilmesi lazım. Çünkü bu şekilde yürümez.

Hakikaten bilen bilir, iyi durumda değil. Hem deniz dibi doldu hem yolcuların bekleyeceği alanlar, yolcuların bekleyemeyeceği alanlara dönüşmüş durumda. Yakışmıyor. Ama biz olumsuzluğa mı odaklanalım çözüme mi? Olumsuzluğu görüp ‘Biz bunu çözeriz’ dediğimizde o zaman biz başarırız.

Bir limanımız daha olacak. Onun yerine karar verecek müşavirlik hizmeti aldığımızda Türkiye olarak. Yepyeni bir limana daha ihtiyacımız var Girne’yi rahatlatmak için.

Ya Türkiye’ye bakan kuzey sahilinde olacak. Buna denizcilerin birtakım itirazları var kuzey rüzgârları sebebiyle. Tabii maliyetlerine de bakmak lazım. Ya da yine o tarafta [Ada’nın doğusunda] olacak.

Hangisinin hem yapım maliyeti hem de taşıma maliyetlerine etkisi daha makul ise o tercih edilecek. Ama olacak. KKTC’ye bir Mağusa Limanı yetmez, büyük düşünün.”

Exit mobile version