Çeviri*: Bugün Kıbrıs
Kıbrıs’taki İngiliz Yüksek Komiseri Irfan Siddiq, Kuzey Kıbrıs’tan Birleşik Krallık’a seyahat eden yolcuların Türkiye’ye “touch down/konma” sırasında uçakta beklemelerine izin verilmesi uygulamasına, yeni Ercan Havalimanı açıldıktan sonra bile geri dönülmesinin söz konusu olmadığını söyledi.
İngiltere, uçakların doğrudan KKTC’den uçmasına izin vermezken, geçmişte uçuşlar İngiltere’ye devam etmeden önce Türkiye’ye inebiliyordu ve yolcuların uçakta beklemesine izin veriliyordu.
Uzun süredir devam eden bu uygulama Haziran 2017’de, yolcuların Türkiye’de ikinci tur güvenlik kontrolünden geçebilmeleri için uçaktan inmeye zorlanmasıyla sona erdi.
20 Temmuz’da açılması beklenen son teknoloji Ercan Havalimanı terminali ile İngiliz yetkililerin KKTC’deki havalimanı güvenliğine ilişkin endişelerinin giderilebileceği ve olası bir direkt uçuşun önünün açılacağı umutları doğmuştu.
Ancak Bay Siddiq bu umutları boşa çıkardı. Salı günü Çatalköy’deki bir otelde, KKTC’de yaşayan İngilizlerle yapılacak halka açık bir toplantı öncesindeki geniş kapsamlı bir röportajda Cyprus Today’e özel olarak konuşan Siddiq, İngiltere ile Kuzey Kıbrıs arasında doğrudan uçuş olmamasının KKTC’ye düzenli olarak seyahat eden İngilizler tarafından kendisine yöneltilen en önemli sorunlardan biri olduğunu söyledi.
“Bu açıkça uzun süredir devam eden ve üzerinde ilerleme görmek istediğimiz bir konu, ancak elbette [Kıbrıs] çözümündeki ilerlemeyle bağlantılı” dedi.
Kıbrıs’ta bir çözüm olmadan İngiltere’nin doğrudan uçuşlara izin verip veremeyeceği sorulduğunda, “Bu, İngiltere’nin kendi başına gerçekleştirebileceği bir şey değil” şeklinde yanıtladı.
Uluslararası havacılık kurallarına ilişkin “Chicago Sözleşmesi”ne atıfta bulunan Siddiq, direkt uçuş konusunun “kapsamlı bir çözüme kesinlikle bağlı bir şey olmadığını” söyleyerek devam etti.
“Ancak, doğrudan uçuşlar için Kıbrıs Cumhuriyeti ile anlaşma olması gerekmektedir çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti, Chicago Sözleşmesi uyarınca uluslararası alanda tanınan tek devlet olduğundan, tüm hava sahasını ve havalimanlarının belirlenmesini kontrol etmektedir.”
Bay Siddiq, Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözüm olmadan doğrudan uçuşlara nasıl izin verilebileceğine dair bir örneğin “güven artırıcı bir önlem” olabileceğini söyledi. Eski Kıbrıslı Rum lideri Nikos Anastasiades tarafından önerilen bir anlaşma örneğini vererek, Ercan’dan doğrudan uçuşlar ve Gazimağusa limanının uluslararası ticarete açılması karşılığında “Varoşa’nın [Maraş’ın] geri verilmesi”ni içeren bir anlaşmayı örnek olarak gösterdi.
Siddiq, “Teklif bu tarafta kabul edilmedi, bu yüzden hiçbir yere varamadı” dedi, “ancak bu size, kalıcı bir çözüm olmazsa da doğrudan uçuşları kolaylaştırabilecek bir çözümü nasıl bulabileceğimizin bir örneğini veriyor” dedi.
“UÇAKTA BEKLEYEN YOLCULAR ‘GÖZETİM HATASI’”
Yeni Ercan Havalimanı açıldıktan sonra KKTC’den gelen yolcuların Türkiye’de “touch-down” yapmasına izin verilip verilmeyeceği sorusuna Siddiq, 2017’de uygulamaya son verme kararının aslında Türkiye’deki meselelerle ilgili olmadığını daha önce de söylediği “iki mesele” ile ilgili olduğunu söyledi.
“İlki, Türkiye’den İngiltere’ye gelen herhangi bir uçuş, hatta Türkiye’de duraklama (touch-down) yapsa bile, doğrudan Ercan’dan gelen uçuşları tanımamamız nedeniyle Türkiye’den geliyormuş gibi ileri düzeyde güvenlik kontrollerine tabi tutuluyor” dedi.
“Bu, İngiltere ve Türkiye arasında uygulanan bir önlem. Bu nedenle, ilk olarak bunun değişmesi gerekiyor, ancak şu anda böyle bir olasılık yok” dedi.
Sıddıq, bunun değişmesi halinde, Ercan için bir güvenlik değerlendirmesi yapılabilir, ancak yine de bunun, Chicago Sözleşmesi’ne göre uluslararası sorumluluğu olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin onayına bağlı olacağını belirtti.
“Ne yazık ki, bunun değişeceğini öngörmüyorum. 2017’de uçuşların neden değiştiği konusunda net olmak gerekirse, benim için kabul etmesi (anlaması) güç olsa da, touch down uygulaması bir denetim hatası idi, böyle olmaması gerekiyordu. (Yolcuların) her zaman uçaktan indirilip (durdurulup), kontrol edilmesi gerekiyordu.”
“Bir nedenden dolayı bu gerçekleşmiyordu ve bunun gerçekleşmediğini fark ettiklerinde, her zaman uygulanması gereken güvenlik protokollerini uygulamaya koydular.”
Bay Siddiq, “Türkiye’den İngiltere’ye gelen tüm uçuşların gereken belirli güvenlik kontrollerine tabi olduğunu” ve “maalesef bunların kolay çözümler olmadığını” ekledi.
Yüksek Komiser’in KKTC’den İngiltere’ye giden yolcuların Türkiye’de uçakta beklemelerine asla izin verilmemesi gerektiği yönündeki yorumları, İngiliz hükümet yetkililerinin 2017’de yolcuların uçaktan indirilme kararı için yaptıkları önceki açıklamalardan farklı görünüyor.
Ekim 2017’de, dönemin İngiliz Yüksek Komiseri Matthew Kidd, KKTC’de yaşayan İngilizlerle yaptığı bir toplantıda şunları söyledi: “Aslında bu, Ercan’ın genel olarak operasyonlarını nasıl yürüttüğüyle ilgili. Herhangi bir havaalanında güvenlik düzenlemelerinin tasarlanmasının belirli yolları vardır. Bu bir noktada güvenlikle ya da bagaja kimin baktığıyla ilgili değil. Bu, güvenlik örüntüsü oluşturan bireysel unsurların kombinasyonunun yeterince iyi olup olmamasıyla ilgilidir…”
Aynı ay içerisinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden ve KKTC’den bir grup tanınmış Kıbrıslı Türk, o dönemki İngiltere Ulaştırma Bakanı Chris Grayling ile bir toplantı yapmış ve Grayling’e, Ercan havalimanındaki güvenliği Avrupa ve uluslararası standartlara uygun hale getirmek ve endişeleri giderecek olan uluslararası akredite bir şirketin güvenliği yönetmesi için “gereken her şeyi” yapmaya hazır olduklarını ifade ettiler.
Ancak gazeteler Nisan 2019’da, İngiliz hükümetinin Ercan havaalanı üzerindeki güvenlik politikasını gözden geçirdiğini ve bir yaklaşım değişikliğinin “mümkün olmadığı” sonucuna vardığını bildirdi.
Dışişleri ve Milletler Topluluğu Akdeniz Departmanı’nın, Beşparmak Düşünce Kuruluşu tarafından “uçaktan indirme politikasının” yeniden gözden geçirilmesi çağrısında bulunduğu ve dönemin Başbakanı Theresa May’e iletilmek üzere 10 Downing Street’e gönderdiği bir mektuba verdiği yanıtta şu ifadelere yer verildi: “Bu durumun yaratabileceği rahatsızlığı kabul etsek de, seyahat süresindeki artışı gerçek bir terör tehdidine karşı halkı korumak için orantılı bir önlem olarak değerlendiriyoruz.”
Mayıs 2021’de Lord Sharkey Parlamento’daki bir tartışma sırasında konuyu gündeme getirdi ve şunları söyledi: “Başkan [Ersin] Tatar ile yaptığım görüşmelerden biliyorum ki onun yönetimi, İngiliz hükümetinin koşullarına uymak isteyecektir. Bu kısıtlamayı biz uyguladık ve kimseye danışmadan kaldırabiliriz.”
GARANTİ SİSTEMİ
Cyprus Today ile yaptığı röportajda Siddiq, Kıbrıs sorunu ve adadaki mevcut çözüm umutları hakkındaki soruları da yanıtladı.
Kıbrıs’taki “garantiler” sisteminin modasının geçtiğini düşünüp düşünmediği sorulduğunda, Siddiq şu yanıtı verdi: “Garantiler sisteminde yapılacak herhangi bir değişiklik ve 1960 Anayasası’nın bir sonucu olarak var olan güvenlik ve garanti düzenlemelerinden herhangi birinde yapılacak herhangi bir değişiklik, her iki tarafça kabul edilecek ve her iki tarafa da bir güvenlik hissi verecek şekilde çerçevelenmesi gerekecek.
“İngiltere, her iki tarafın da tatmin edici bulduğu her türlü düzenlemeye açık olduğunu uzun zamandır açıkça ortaya koyuyor. Belirli bir yaklaşıma bağlı değiliz ve belirli bir yaklaşımı sürdürmekte ısrarcı değiliz.
Ama tabii ki, her iki tarafça da kabul edilmesi gerekiyor. . . Biz burada belirleyici değiliz, iki tarafın da mutabık kaldığı bir şeyi engellemeyeceğiz. Bu nedenle, garanti geleceği açısından her iki taraf da hangi konuda mutabık kalırsa, eminim ki önceki açıklamalarımıza ve politikamıza dayanarak bunu kabul etmekten mutluluk duyarız.”
Siddiq, Kıbrıs’ın iki tarafının – Kıbrıs Rum tarafının uzun süredir talep ettiği ancak Kıbrıs Türk tarafının karşı çıktığı bir şey olan – Garanti Antlaşması’nı feshetmeye karar vermesinin “İngiltere için iyi olacağını” sözlerine ekledi.
Siddiq, Kıbrıs’ın Birleşik Krallık’tan bağımsızlığını sağlamak için yapılan anlaşmaların bir parçası olarak 1960 yılında kurulan İngiltere’nin Egemen Üs Bölgeleri (SBA’ler) konusunda, Garantiler Antlaşması’nda yapılacak herhangi bir değişikliğin (Kıbrıs Cumhuriyeti) Kuruluş Antlaşması tarafından yapılandırılan SBAs’ın statüsünü etkilemeyeceğini söyledi.
“Üslerin işleyişini Kuruluş Antlaşması düzenler… Garantilerin ve garantörlerin yetkilerinin veya statüsünün değiştirilmesi, üs bölgelerinin durumunu etkilemez.”
EGEMENLİK
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın egemen eşitlik talebine ilişkin görüşü sorulan Siddiq, “Sayın Tatar ile bu konuda birçok görüşmem oldu. 1960 Anayasası’na göre hem Kıbrıslı Türklerin hem de Kıbrıslı Rumların devletin kilit unsurları, devletin vatandaşları olarak tanındığı açıktır.
Dolayısıyla, teorik olarak Kıbrıslı Türklerin, başlangıçta açıkça bir parçası oldukları Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemen vatandaşlığına sahip olma hakları olmadığı kesinlikle söz konusu değildir.
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) kendi kendini ilan etmiş bir ayrı devlet olarak tanınması Türkiye dışında hiç kimse tarafından kabul edilmedi. Bu nedenle sadece Türkiye, KKTC’nin ayrı bir egemenlik iddiasını tanımaktadır, ancak bu görüş uluslararası toplum tarafından kabul edilmemektedir.”
Ancak bu, Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların ortak vatandaşı oldukları bir çözümde, onların egemenlik paylaşımında yer almayacakları anlamına gelmez. “Dolayısıyla, onların doğasında var olan egemenlik haklarının reddi söz konusu değil, ama… kendini ilan eden bir KKTC üzerinden dile getirildiği ve ifade edildiği şekliyle, kimse tarafından kabul edilmemekte ve tanınmamaktadır.
Bunun yutulması/hazmetmesi zor bir mesaj olduğunu biliyorum ama KKTC’nin Türkiye dışında kimse tarafından tanınmadığı da bir gerçek.”
Siddiq, Tatar ve danışmanlarının kendisine, “Kıbrıs Rum liderliğinin çözüm bulma taahhüdüne güvenmediklerini” ve “bu temelde farklı bir yaklaşım olması gerektiğini” söylediğini aktararak konuşmasına devam ediyor:
“Dolayısıyla, doğuştan gelen egemenlik hakkını birleşik bir devlet yoluyla tatmin edebileceğiniz önermesine meydan okuyorlar çünkü zaten anlaşma sağlanamayacağına inandıkları için, en azından bunu söylemeye devam devam ediyorlar.
Benim görüşüm, hükümetimin görüşü ve Türkiye dışındaki tüm uluslararası toplumun görüşü, Kıbrıslı Türklerin doğal olarak sahip oldukları egemenlik haklarını kullanabilecekleri birleşik federal bir devlet yaratılacak olan bir çözüm için hala geçerli bir umut olduğudur..”
Siddiq, Kıbrıs’ı federal bir çatı altında birleştirmeye yönelik son büyük hamlenin altı yıl önce İsviçre’nin Crans-Montana tatil beldesinde başarısızlığa uğramasına atıfta bulunarak, bunun Türkiye’nin Kıbrıs sorununa yönelik pozisyonunda bir değişikliği tetiklediğini söyledi.
“O zamana kadar federal bir çözüm destekleniyordu” dedi. “Ve sonra iki devletli çözümü savunmaya başladı. [Bu] daha sonra Kıbrıs Türk tarafında bir lider, aynı zamanda iki devletli çözümün savunucusu olan Tatar’ın seçilmesine yol açtı. Yani savunulan alternatif bir modeliniz var.”
‘SON BİR BASKI’
Kıbrıs’ın iki tarafının pozisyonları arasındaki artan eşitsizlik göz önüne alındığında, Siddiq’a neden federal bir çözümün hala geçerli olduğunu düşündüğü soruldu.
“Şu anda iki model arasındaki eşitsizlik ve Kıbrıs Türk makamları ile Türkiye’nin iki model arasındaki ayrımı pekiştirmek için attığı adımlar etkili oluyor” dedi.
“Kıbrıslı Rumlarla, özellikle de liderlerle konuşurken duyduklarımdan yola çıkarak, Kıbrıslı Rumların şu anda devam eden gidişatın onlar için rahat olmadığını fark ediyorlar, çünkü bu sadece iki taraf arasındaki ayrımın daha da pekişmesine yol açacak.”
“Ve bu, federal temelde bir çözüm olasılığını giderek daha az olası hale getirecek. Bu yüzden, federal bir çözüm için beklentileri diriltmek ve canlandırmak için yakında bir şeyler yapmazlarsa, bunun muhtemelen imkansız hale geleceğini anladıklarını düşünüyorum.”
“Kıbrıs Rum liderliğinin de açıkça ifade ettiği bir şey bu. Bu yüzden onlar için yeni bir zorunluluk, yeni bir ivme ve bir anlaşmaya varmaları için üzerlerinde baskı olduğunun farkında olduklarını düşünüyorum.”
“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yeni seçilen cumhurbaşkanı, Kıbrıslı Rum lider [Nikos Christodoulides] bunu çok net bir şekilde söyledi.”
“Bu nedenle, Türkiye ve Yunanistan’da yeni liderlikle birlikte ve en azından birkaç yıl boyunca seçimlerden kaynaklanan bir aksama veya istikrarsızlık beklenmemesi, birleşik iki bölgeli, iki toplumlu federal bir temelde bir çözüm için potansiyel olarak son bir fırsat olduğunu düşünüyorum.”
“Şu anda Kıbrıs Türk liderliği bunun inandırıcı olduğuna ikna olmadı ve bence bunu inandırıcı kılmak için çalışmak hepimizin görevi.”
İngiltere’nin Kıbrıs sorununa neden hala federal bir çözümü desteklediği sorulduğunda Siddiq, “Kıbrıs gibi küçük bir ülke için, birleşik bir devlet, işleyişi açısından çok daha etkili olacaktır.” ve “Tabii ki, sorunları pekiştirmek yerine sorunları çözebilme yeteneğimiz hakkında gönderdiği sinyal… Bir diplomat olarak görmek istediğim bir şeydir.”
“Ve biliyorsunuz, AB’nin Kıbrıs Cumhuriyeti [AB’ye] girdiğinde, bir noktada Kuzey’in de AB’ye girebilmesi için birleşme olmasını beklediği açık ve bence bu birleşik bir federal devlet olasılığı ölürse, Kuzey’in AB’ye girme olasılığı da ölür. Bu nedenle, federal bir çözüm için son bir hamle yapmaya çalışmak için yeterli nedenler var.”
AB MÜDAHALELERİ
Avrupa Birliği’nin Kıbrıs müzakere sürecine daha fazla dahil olup olmayacağı sorusuna Siddiq, “Kıbrıs Rum lideri, Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bunu istedi.
“AB, üyelik statüsünün doğası gereği tarihsel olarak oldukça etkili olmuştur… Dolayısıyla gerçek şu ki, AB son zamanlarda bir lider politik aktör değil, çünkü bu rol BM’nin rolüdür, ancak federal bir çözüm için herhangi bir anlaşma, Kuzey’in daha sonra AB’ye katılacağı anlamına gelir.
“Kuzey’in tıpkı diğer ülkeler gibi AB üyeliğine hazır olması için uyumlaştırma gibi yapılması gereken pek çok pratik teknik ekonomik uyum var. . . bir hazırlık sürecinden geçmesi gerekecek, buna ihtiyaç duyulacak ve AB bunun merkezinde olacak. Bu yüzden AB’nin güçlü bir role sahip olmasının doğal olduğunu düşünüyorum.”
“Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Christodoulides’in amacının, özellikle AB ile olan ilişkilerinde Türkiye’ye yönelik AB teşvikleri etrafında olduğunu düşünüyorum.”
“Bence bunlar da olumlu olabilir ama bence hepsi destekleyici ve daha büyük soruna, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasındaki anlaşmaya katkıda bulunuyor. Yani AB destekleyici bir role sahip olabilir ama bu bir lider rolü değil.”
*Çeviri, Cyprus Today’den Eltan Halil’in haberinden yapılmıştır…