Bugün Kıbrıs

Chatham House: Deprem seçimlerden daha büyük bir alt üst oluşa sebep olabilir

Emperyalist sistemin ‘ortak akıl’ oluşturma süreçlerindeki ‘prestij’iyle bilinen Londra merkezli ‘düşünce kuruluşu’ Chatham House’un yayımladığı Maraş merkezli depremler ve 14 Mayıs seçimleri üzerine Türkiye analizinde, depremlerin yarattığı travmanın Türkiye üzerinde seçimlerden daha büyük bir etki yaratabileceği ve “dönüşümün habercisi” olabileceği yorumunda bulunuldu.

Londra Ekonomi ve Siyasal Bilimler Fakültesi’nde Çağdaş Türkiye Araştırmaları Kürsüsü başkanı Yaprak Gürsoy’un kaleme aldığı analizde, Türkiye’de depremden etkilenen bölgenin nüfusunun, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 18’ine tekabül ettiği hatırlatırken 2,7 milyon yurttaşında evsiz kaldığı ifade edildi.

Milyonlarca insanın büyük bir trajediye tanık olduğu belirtilen makalede, “Doğal afet toplu bir travmayı temsil ediyor ve Türkiye 14 Mayıs’ta yapılacak genel seçimlere hazırlanırken seçmenler üzerinde açıkça bir etkisi olacak” değerlendirmesinde bulunuldu.

KURUMLAR HALKI YÜZÜSTÜ BIRAKTI
Büyük ölçekli travmaların siyasi ve toplumsal düzeni yeniden gözden geçirmeye zorladığını belirten Gürsoy analizinde, Türkiye’deki depremin ardından insanları koruması gereken kurumların halkı yüzüstü bıraktığı ifade edildi.

Depremin kolektif bir travma yarattığı vurgulanan Chatham House analizinde Gürsoy, ABD’nin 11 Eylül saldırılarını öne sürerek başlattığı Irak İşgali’yle bağlantı kuruyor. 11 Eylül saldırılarının ve devamında gelen Irak İşgali’nin dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un yeniden seçilmesine ve 2007’ye kadar ABD’nin Cumhuriyetçiler tarafından yönetilmesine olanak tanıdığı hatırlatılırken; tersi şekilde 1999 depreminin Türkiye toplumunda ihanet duygusu uyandırdığı ve bu şekilde de “dönemin iktidar koalisyonunun seçmenler tarafından cezalandırıldığı” yorumunda bulunuldu. Gürsoy bu şekilde Türkiye’de AKP ve Erdoğan iktidarının kapılarının açıldığını ifade ediyor.

TÜRKİYE KİME OY VERECEK?
“14 Mayıs seçimleri planlandığı gibi giderse Türkiye kime oy verecek?” sorusuna makalede şu şekilde yanıt aranıyor:

“Şimdiye kadar, Erdoğan hükümeti anlatıyı kontrol etmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanı, depremin kader olduğunu ve AKP’nin önceki ekonomik büyümeyi teşvik etme modelinden ilham alan bir politika olan bir yeniden yapılanma hamlesiyle şehirlerin bir yıl içinde yeniden inşa edileceğini söylüyor. Erdoğan, devletin yıkıma tepkisinin resmi açıklamasına karşı çıkan herkesin ‘ahlaksız, namussuz ve aşağılık’ olduğunu da sözlerine ekledi.

Bu karşılık, muhalefet seçmenleri arasında öfkeyi harekete geçirebilirken, Erdoğan’ın güçlü liderlik duruşunun hayatlarını deprem öncesi normale döndürebileceğine inananların desteğini toplayabilir. Hükümetin teşviki olmasa bile, bazı seçmenler durumu daha da kötüleştirmek için Suriyeli mülteciler veya yabancı güçler gibi tanıdık düşmanlara sırtını dönüyor. Kaos içinde kendilerine çıkar sağlamakla, hatta depremlere neden olmakla suçlanıyorlar.”

“KİM KAZANIRSA KAZANSIN MUAZZAM ZORLUKLARLA KARŞI KARŞIYA KALACAK”
Anket sonuçlarına göre Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında seçimlerin yakın gittiği belirtilen makalede, “Kim kazanırsa kazansın, yeni hükümet muazzam zorluklarla karşı karşıya kalacak. Dünya Bankası, deprem hasarının yaklaşık 35 milyar dolar olduğunu tahmin ediyor – Türkiye’nin GSYİH’sının yüzde 4’ü. Şehirleri yeniden inşa etmek için en az iki kat daha fazla para gerekeceği belirtiliyor. Ülke içinde yerinden edilme, başka yerlerdeki barınma krizleri, eğitimin kesintiye uğraması ve yerel işletmelerin kapanması ekonomiyi etkileyecektir. Ekonomideki bu durum da Ekim 2022’de yüzde 85,5 ile zirve yapan yüksek enflasyon seviyeleriyle birleşecek” yorumunda bulunuluyor.

ERDOĞAN KAZANIRSA…
Chatham House’ta yayımlanan analizde, “Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimlerini parlamentoda çoğunluk ile kazanırsa, hükümet toparlanmanın mali yüküyle karşı karşıya kalacak, ancak tavizlerle de olsa ana iç ve dış politika hedeflerini sürdürmesi muhtemel” ifadeleri kullanıldı.

Depremin ardından Yunanistan, Mısır, Avrupa ve ABD’yle ilişkilerin tekrar düzelmesi gibi gelişmelerin, “Türkiye’nin İsveç’in NATO’ya katılımını onaylamak için harekete geçmesi gibi daha fazla değişikliğe yol açıp açmayacağını söylemek için çok erken” olduğu ifade edilen analizde, “Batı ile ilişkilerin uzun vadeli restorasyonu, ancak Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’deki politikalarının değişmesiyle mümkün olabilir” denildi.

MILLET İTTİFAKI DIŞ POLİTİKADA SESSİZ: “İÇ SİYASETE ODAKLANILACAĞININ SİNYALI”
Millet İttifakı’nın seçimleri kazanması halinde parlamenter sisteme geri dönüş yapılacağını açıklamasına rağmen, dış politika konusunda “oldukça sessiz olduğu” yorumunda bulunulan analizde, bu durumun göstergesinin Millet İttifakı’nın ilk olarak iç siyasete odaklanacağının sinyali olduğu çıkarımında bulunuldu.

Ancak buna rağmen altı muhalefet partisinin “AB üyelik hedeflerini yenileme ve Rusya’yı yabancılaştırmadan batı yönelimini taahhüt etme konusunda anlaşmış göründüğü” belirtildi.

“ORTA DOĞU’DA DAHA AZ İDDIALI BİR DIŞ POLİTİKAYA YOL AÇABİLİR”
“Hükümet değişikliği ve yabancı başkentlerde Türkiye’ye karşı gelişen tavırlar, bu politika hedeflerinin yerine oturmasını olası kılıyor” denilen yazıda, “İç işlerin yeniden yapılandırılması, örneğin Orta Doğu’da daha az iddialı bir dış politikaya yol açabilir” değerlendirmesi paylaşıldı.

Analizde, “Türkiye’nin depremin hatırasını molozlarla mı gömeceğini yoksa şehirleriyle birlikte siyasetini yeniden inşa etmek için mi kullanacağını bilmek yıllar alacak” denildi.

Exit mobile version