HABER MERKEZİ
Gazeteci Mehmet Tezkan’ın, “Statlardan yükselen ‘Erdoğan istifa’ sesleri” başlıklı internet gazetesi ABC Haber’de yayımlanan bugünkü yazısı şöyle:
“Halk olanın bitenin farkında.
Cumartesi günü Fenerbahçe maçında… Dün Beşiktaş maçında yaşandı…
Statlardan yükselen hükümet istifa sesleri çok anlamlıydı. 20 yılın sonunda binlerce kişi Erdoğan’a ‘yeter artık’ dedi.
Gördüğüm kadarıyla bardak dolmuş, depremde taştı. Erdoğan, kendini eleştiren, ‘devletin yetersiz kaldığını, müdahalede geciktiğini karar alma mekanizmalarının çalışmadığını’ söyleyen Kılıçdaroğlu’na verip veriştirmişti.
‘Be ahlaksız, be namusuz, be adi’ diye bağırmıştı. Ama demek ki bağırarak, üste çıkmaya çalışarak gerçekler örtülmüyor.
Halk olanın bitenin farkında.
Statlardan yükselen tepki bunun işareti. Saray için çanların çaldığının kanıtı.
Bırakın her şeyi, Kızılay’ın çadır skandalı bile ‘hükümet istifa’ çağrısının haklılığını gösterdi. Efendim çadırları Kızılay’ın iştiraki olan Kızılay Çadır ve Tekstil A.Ş üretiyormuş, sağlık bakanlığının, savunma bakanlığının, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların da ihtiyacını karşılıyormuş da falan filan…
Bir yığın palavra…
O çadırlar üç gün depoda neden durdu? Neyi bekledi? Birilerinin satın almasını mı?
Kızılay ilk gün depoları boşaltıp deprem bölgesine gönderemez miydi?
Ahbap derneği depoda iki bin çadırın olduğunu öğrenmese o çadırları satın alıp depremden dört gün sonra bölgeye göndermese çadırlar depoda kalacaktı.
Bir de utanmadan yeni çadır dikmek için 46 milyon kazandık demezler mi?
Yaptığımız yardımlar gözünüze dizinize dursun. Memleketin gözbebeği olan, çocukluğumda okulda dağıtılan sarı zarflar içine koyduğumuz harçlıkları teslim ettiğimiz Kızılay’ı ne hale getirdiler?
Çadırları satmak için üç gün depoda tutmuşlar.
Utanın…
Kızılay’ın başındaki zatın istifa etmesi gerekir. İstifa yetmez görevini kötüye kullanmaktan yargılanması gerekir.
Ama olmaz! Saray izin vermez. Çünkü zafiyet ortaya çıkar. Yetersizlikleri belli olur. Ahbap’ın Kızılay’dan daha etkin, daha aktif, daha bilgili, daha bilinçli sivil toplum kuruluşu olduğu anlaşılır.
Kabul edilemez!…
(Yeri gelmişken ıskalamayalım. bi parantez açmama izin verin. Utanmak deyince Bahçeli aklıma geldi. Yardım kuruluşu Ahbap’ı sahtekarlıkla suçlamıştı. Kızılay’ın yan kuruluşu çadırları depoda saklarken Ahbap 46 milyon lira ödeyerek satın alıp depremzedelere göndermiş. Merak ediyorum yarınki grup toplantısında Ahbap’ın adını anacak mı? Özür dileyecek mi? Yoksa yine sahtekarlar diye mi hitap edecek. Parantezi kapattım.)
Kızılay dahil, AFAD dahil, bakanlar dahil, belediye başkanları dahil sorumlular istifa etmeyince halk hükümetin istifa etmesini istedi.
İlk güçlü ses, ilk büyük tepki statlardan geldi.
Soru şu; hükümet kim?
Hükümet dedikleri Erdoğan. Tek kişilik hükümet. Hükümetin yegane temsilcisi…
Sistemi öyle kurdular ki, hükümet bir kişi lakin o kişi aynı zamanda başkomutan aynı zamanda devlet başkanı.
Devlet başkanı istifa eder mi?
Ama bütün şapkaları tek kişiye giydirirseniz bu sonuç çıkar!
Bu rejimde istifa diye bir şey yok. Çok acayip bir durum lakin maalesef rejim böyle kurgulandı. Anayasa elbisesi Erdoğan’a göre dikildi. Erdoğan’ın ilelebet kalacağı varsayıldı.
İstifa yoluyla hükümet el değiştiremiyor.
Peki ne oluyor?
‘Tek adam’ herhangi bir nedenle görevinden ayrılırsa 45 gün içinde seçime gidilip ‘yeni tek adam’ seçiliyor…
Rejimin ucubeliğini anlatmak adına size bir örnek vereyim. Erdoğan Cumhurbaşkanı şapkasıyla kendini Varlık Fonu Yönetim Kurulu Başkanı olarak atadı.
Varlık Fonu deyip geçmeyin. Kamunun bütün para kaynakları orada. Ziraat, Vakıf, Halkbank’tan tutunda, BOTAŞ’ından Turkcell’ine, Türk Telekom’undan THY’sine, Çaykur’undan Türk petrollerine ne ararsan Varlık Fonu’nda.
Başında Erdoğan var…
Mesela, Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinden vazgeçse istifa mektubunu kime verecek?
Kendine…
Böyle rejim olur mu?
Bir yıl, iki yıl önce ‘hükümet istifa’ sesler yükselseydi durum farklı olurda lakin zaten üç ay sonra seçime gidiyoruz. Hükümet istifa yoluyla değil lakin sandık yoluyla değiştirmek seçmenin elinde.
Statlardan yükselen seslere ilk ve sert tepki iktidar ortağı Bahçeli’den geldi.
Hükümet istifa sloganı atılmasını şuursuz ve sorumsuz hareket olarak ilan etti. Ve dedi ki; ya önlem alın ya da maçlar seyircisiz oynansın.
Önlem nasıl alınır?
Stada giren herkesin ağızı bantlanarak mı? Herkesin başına bir polis dikerek mi? Slogan atanı gözaltına alarak mı?
Bu mümkün değil. Kalıyor geriye maçları seyircisiz oynatmak. Bence esas şuursuz ve sorumsuz öneri bu…
Neden mi?
Bahçeli’nin talebi kabul edilip insanlar bir araya gelmesin diye maçlar seyircisiz oynanırsa…
Bir süre sonra mitinglere halkın katılması da yasaklanır. Çünkü insanlar orada da aynı sloganı atabilir. Bakarsın iş seçmenin oyunu ‘şuurlu ve sorumlu kullanması’nın denetimine kadar varır…
Seyirciye maç yasağının sonu demokrasi değildir…
Faşizmin ayak sesleridir…