Bugün Kıbrıs

Biz Mağusalılar, şimdi takım olmalıyız!

Takım sporunun tadına varanlar iyi bilir takım oyuncusu olmanın verdiği eşsiz hazzı.
Voleybol da bir takım sporudur.
Takım arkadaşlarınla iyi anlaşırsan spor olmaktan çıkar ve takım oyunu olur.
Her takımın bir koçu bir de kaptanı vardır.
Kaptan sahadaki liderdir. Takımı ateşlendiren, çok ateşlendiğinde de ateşini dinginleştiren ama söndürmeyendir. Gerçek takımlarda koç kaptanı özene bezene seçmez. Kaptan bellidir ve herkes tarafından kabul edilmiştir.
O kabul edilen birey kaptan olmayı başaramazsa da takım hak etmemiş kaptanı benimsemez. Bizlerin atanmış Tatar’ı benimsemediğimiz gibi.

Mağusalılar iyi bilir, Mağusa Türk Maarif Koleji ve NKL arasındaki yıllardır bitmek bilmeyen taht mücadelesini.
Bu da Mağusa’mıza oldu olası farklı bir hava katmıştır. Sadece sporcular değil, hemen hemen tüm okul bu çekişmenin bir parçasıdır.
Kışları okul takımlarımız ve kulüp takımlarımız olmak üzere iki farklı takımda oynarız. Ocak bilemediniz Şubat ayında milli takım açıklanır. KKTC Milli Takımı dediğimiz ve sadece Türkiye’deki kulüpler düzeyinde organize edilen lige katılırız.
Sezon bitene kadar aynı anda 3 farklı takımın antremanlarına gider, her iki haftada bir ya okul takımı ile ya da milli takım ile Türkiye’ye gideriz.
Takım arkadaşlarımız dostlarımız olur. Didişir, kavga eder, zaman zaman küs olsak bile sayı aldığımızda ortada buluşur birlikte seviniriz!
Hedef ortaktır.
Kazanmak.
Mutlu olmak.
Kupaları Mağusa’ya getirmek.

Bizler çocukken, Mağusa’da amatör voleybol turnuvaları düzenlenir ve biz de o turnuvalarda kenarda bekler topları toplardık. Topun arkasında koşup topa dokunma ve oyunculara atma gibi ÇOK ÖNEMLİ bir görev üstlenirdik. Çamlık ve MTG voleybol geceleri Mağusa’yı voleybol şehri yapan ve gençlere voleybolu aşılayan önemli etkinliklerdi. Voleybol Federasyonu bu geleneği yaşatamayı bir kenara bırakın, köreltti, yok etti. Oktay Kayalp MAGEM ile birlikte Mağusa gençlerine harika olanaklar sundu ve Mağusa’yı tekrardan voleybol şehri yapmayı başardı.
 
Yine de belediye başkanının ve antrenörlerin gayretleri yeterli olmuyordu. Çoğu şeyleri kendi ve ailemizin imkanları ile gerçekleştiriyorduk, gençler hala daha öyle yapmaya devam ediyor. Sürekli yurt dışına yani Türkiye’ye gittiğimiz için bazılarımız yazları sabahtan 5’e kadar Mağusa’nın kafelerinde çalışır cep harçlığımızı çıkarırız. Mekan sahipleri/menejerler, sporcuların sadece sabah ya da gece geç saatlerde çalışabiliyor olmasına bir şey demez hatta Türkiye’de turnuvalara katıldığımızda bizlere sponsor olurlardı. Ailelerimiz manevi destekleri yetmezmiş gibi bizlere federasyonda yıllardır taht kuranların yapması gereken maddi destekleri sağlar, sağlayamazlarsa da sağı solu arar bizlere sponsor bulurlardı! Ailemiz bizi ordan oraya taşımaktan helak olurdu. Helak olan aileler, her maça gelir bizler kan ter içindeyken onlar gururlanıp dinlenirlerdi. Duygularını oturarak yaşayabilen koltuklarda, bizimle zıplayıp bağıranlarsa basamaklarda dururdu.
Salona sessiz sakin gelen ebeveynler, heyecandan çıldırır ve çocuklarına isimlerini çağırarak destek olmaktan çekinmezlerdi. Oyuncular olarak bizler sürekli takım arkadaşlarımızla, koçlarımızla ve ailelerimizle göz temasındaydık. Ailelerimiz takımın bir parçasıydı. Kazanan takım, takım ve koç olarak sadece soyunma odamızda sevinebilirdik. Ailelerimiz ve sıra, okul arkadaşlarımız son sayılara doğru sahaya doğru yanaşır maç biter bitmez sahaya atlarlardı. Kimse de çıkıp ‘bırakın yau çocuklar ŞAMPIYONLUĞU kutlasın’ demezdi. Deyemezdi.
Çünkü herkes bilirdi ki voleybolu spor olarak değil oyun olarak oynar, ailelerimizi de takım arkadaşlarımız olarak görür, onları da sevinçlerimizde yanımızda görmek isterdik.
 
Yıllarca yeterli imkanlar olmadığı gerekçesiyle güzel Mağusa sahillerine yeterli plaj voleybolu kortu yapılmamıştı. Oktay Kayalp döneminde Mağusa 4 tane plaj voleybolu kortuna sahip oldu. Sonra belediye değişti. Yılllar içinde KKTC’deki her kurum, kuruluş,federasyon gibi Voleybol Federasyonu da yerinde saydı, üstüne koymadı, hatta geriledi.

Yeni koçları Osman Çetintaş, Kemal Şah, Merve Çelebi ve Aliosman Nurettin gibi bizim jenerasyonun önemli oyuncuları elini taşın altına koyup Mağusa’yı tekrardan voleybol şehri yapmaya çalışana kadar voleybolda sönük yıllar yaşandı. Magem’in ismi gibi  binada çalışanların da profilleri ve niyetleri değişmişti.
Sahil şehri olan Mağusa’da sahil ve deniz sporlarında ilerleme görülmedi.
Adanın güneyinde sahil sporları ilerlerken bizler sahil şehri değil de Mesarya’nın ortasında yapay sulak alan yapılmış da orada yaşam güdüyormuşuk gibi hissettik her Larnaka’ya Limasol’a gittiğimizde. Hatta evi sahile yakın olmamasına rağmen Osman Çetintaş kendi evinin bahçesine bir plaj voleybolu kortu yaptı.
Kendi imkanlarıyla.
Mağusa’nın voleybol kaptanı, son yıllarda  Mağusa’nın tanınmış, saygı gören voleybol koçlarından olmuştu. Osman kendi kendini var ettiği gibi kendi kendini var etmesi için birçok gence kendi imkanları ile aydınlattığı yolları sunuyor, onlara kendi geçtiği zorluklardan geçmemesi için yardımcı oluyordu. Devletin ve federasyonun yapması gereken görevleri üstlenmişti. Üstlenmese olacağı yoktu çünkü.
Niyet ve motivasyon olduktan sonra Mağusa’nın gençlerinin ne kadar parlayabileceği tartışma konusu bile değildir.
Fakat imkansızlık, niyetsizlik, vizyonsuzluk, koltuk sevdası, yetişkinlerin gençleri aptallaştırma mücadelesi artık tartışılmalı ve bunu yapan herkes koltuğundan edilmelidir.
İstifa etmelerini beklemek de saflıktır.
 
Derinya da, ki Mağusa’nın bir kasabasıdır, doğan arkadaşlarımız Avrupa’daki turnuvalarda yarışırken biz yıllarca Türkiye’nin ücra köşelerine gönderiliyor, oralarda sadece Türkiye’de yaşayanlarla yarışıyorduk. Bizlerden 20-30 cm daha uzun olan insanlarla yarışıyor sürekli başarı elde ediyorduk. Salonlarımız su akıtıyor, antremanlara 30 dakika önce gidip yerleri siliyor, kurumasını bekliyor, alet edevatlarımızı kendimiz alıyorduk. Son yıllarda Mağusalı bazı voleybolcular, voleybol seviyesi bizden üst düzeyde olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki voleybol takımlarında oynama fırsatı yakalamıştır. Voleybol Federasyonu tarafından bu girişimler hoş karşılanmadı. Çünkü biz sadece Türkiye’de var olabilir, onların kontrolleri ve istekleri dışında hareket edemezdik.
Beslemeydik sonuçta.
 
Melekler Takımını yaşatmak istiyorsak, ortak amaç için birlikte egolarımızdan arınıp, dayanışarak mücadele etmeyi öğrenmeliyiz. Melekler Takımını rahatsız eden şeytanlardan arınmalı, yıllardır bizlere daha iyi bir gelecek verme imkanına sahip olup bunu kişisel çıkarları için görevini yapmamış herkesi yerlerinden etmeli ve yeniden şekillenmeliyiz.

Herkes gibi şu sıralar yaptığım şeylerin amacı yok. Hatta alakasız şeyler yapıyorum. O yüzden bu yazının bir amacı yok. Ne hissetiğimi, ne yazdığımı ve ne aktarmak istediğimi bilmiyorum. Tek bilğim Süleyman Uluçaylı’yı zor bir görev bekliyor olduğudur. Fakat elini taşın altına koyacağından şüphem yok.

Melekler Takımını oyuncularından takım oyuncusu olmayı öğrenmeliyiz. Kaptanımız Süleyman Beyi yanlız bırakmamalı, onun pasörü olup smaç vurması için ona paslar açmalıyız. Blok yerse defansa geçmeli ve açığını kapatmalıyız. Yükünü azaltmalı ve müdacelesini güçlendirmeliyiz. Biz Mağusalılar, şimdi takım olmalıyız!

Umarım maçın sonunda yediden yetmişe sahaya iner, meleklerimizi havaya atar, sonsuz şampiyonluğumuzu kutlarız.

Hade MAĞUSA’M…

Exit mobile version