Peki durum gerçekten böyle mi? İran’da protestolara katılanlar ne diyor?
Reuters’a konuşan ve soyadının saklı kalmasını isteyen Şide, çocukken ebeveynlerinin kendisine hükümet karşıtı gösterilere katılmamayı öğütlediğini söylüyor.
17 yaşına basan kadın, şu anda ise durumun değiştiğini, Amini’nin gözaltındayken ölmesinin ardından hükümet karşıtı protestolara annesi ile birlikte katıldığını ifade ediyor.
“Bir hayatım var ve onu özgürce yaşamak istiyorum” diyen genç kız, “Öldürülmekten korkmuyoruz. Önünde sonunda rejimi değiştireceğiz” ifadelerini kullanmaktan çekinmiyor.
Reuters’ın telefonla görüştüğü ülkenin dört bir yanından bir düzine genç İranlı da aynı düşünceleri paylaşıyor. İsimlerinin açıklanmasını istemeyen öğrenciler, katı bir sistemde, şiddet ve baskı yanlıları tarafından yönetilen ülkenin “karanlık bir geleceği” olduğunu belirtiyor. Protestolarda 45’i çocuk toplam 300 kişinin hayatını kaybetmesi, binlerce kişinin yaralanması ve tutuklanmasına rağmen özellikle genç göstericilerin boyun eğmedikleri gözlemleniyor.
Protestoların yedi hafta gibi uzun bir süre devam etmesi bu direnişin en büyük işaretlerinden biri. Ayrıca son olarak bir grup genç kadının Tahran’da güvenlik güçleri karşısında başörtüsüz şekilde diz çökerek “Vurun bizi! Artık korkmuyoruz” diye slogan atması da sisteme karşı duyulan korkuların halkta yok olduğunu gösteriyor.
İran’ın 85 milyonluk nüfusunun üçte ikisinden fazlası 30 yaşın altında. Reuters’a adının açıklanmaması koşuluyla konuşan insan hakları savunucuları, analistler ve eski bir ılımlı yetkili, protestoların sona ermesinin bittiği anlamına gelmediğini ve ileride yaşanabileceklerin bir habercisi olabileceğinin altını çiziyor.
Şide’nin annesi de kızı gibi protestolara katılanlardan. “Amini’nin ölümü bir dönüm noktası oldu” diyen anne, “Mahsa için günlerce ağladım. Benim Şide’m de ahlak polisi tarafından tutuklanabilir ve Mahsa gibi öldürülebilirdi. Bu düşünce beni derinden sarstı” diyor ve ekliyor: “Bir anne olarak sokaklara çıkmam ve kızım için, tüm İranlı kızlar için İran’ı geri kazanmam gerektiğini hissediyorum”.
“KORKUNUN DA BASKI GİBİ BİR SINIRI VAR”
Amini’nin ölümü İran toplumundaki pek çok sorunun sembolü haline geldi. Göstericilerin dini rejimin yıkılmasını talep eden sloganları dikkati çekti.
Genç kızın ölümü bir yandan kızlarının kıyafetleri nedeniyle tutuklanmasını istemeyen İranlılar arasında öfkeye yol açarken, Amini’nin Kürt asıllı olması azınlıkların ayrımcılıklara maruz kaldıkları yönündeki hoşnutsuzlukların yeniden alevlenmesine neden oldu.
Her ne kadar 1979’dan beri ülkede büyük bir korku iklimi hüküm sürse de Tennessee Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi Yardımcı Doçenti Saied Golkar gibi uzmanlar korkunun da baskı gibi bir “sınırı” olduğunu vurguluyor.
“Baskı ve korkunun artık işe yaramadığı bir dönüm noktası vardır” diyen Golkar, “İnsanlar kolektif hareket ettiklerinde, güç sahibi olduklarını fark ettiklerinde ve karanlık gelecekten rejimden daha fazla korktuklarında korku sınırı aşılmış olur” ifadelerini kullanıyor.
Göstericiler arasında kız öğrencilerin yanında toplumun her kesiminden kişilerin bulunduğunu söyleyen 15 yaşındaki Ziba da “Bu, yıllardır süren ayrımcılığa son vermek için bir devrim. Sessiz kalmayacağız. Belucilerden Kürtlere ve Türklere kadar tüm İranlılar için özgürlük istiyoruz” diyor.
TABULAR YIKILIYOR MU?
Protestoların patlak verdiği dönemde kısa süre öncesine kadar imkansız olarak görülen bazı durumların yaşanması da ülkedeki tabuların yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu işaret ediyor. Sosyal medyada yer alan birçok videoda yetkililere karşı gençlerin ve ailelerin direniş gösterdiği, başörtülerin yakıldığı, dini lider Ayetullah Ali Hamaney ve 1979 İslam devriminin kurucusu Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin resimlerini yırtıldığı görülüyor.
Bu görüntüler her ne kadar doğrulanamamış olsa da analistler, protestocularla İran’ın dini yönetimi arasındaki genişleyen bir uçurum oluştuğunu vurguluyor.
Bu uçurumun bir diğer nedeni de yüzde 50’leri aşan enflasyon ve yüksek genç işsizliği. Kötü ekonomik gidişata internet sansürü ve katı kıyafet kuralları gibi sosyal yasakların da eklenmesi gençlerdeki hoşnutsuzluğun hızla artmasına yol açıyor.
Bu sebeple de 1979’da ABD destekli Şah’ın devrilmesinde önemli rol oynayan üniversite öğrencileri arasındaki huzursuzluk dinmek bir yana 130’dan fazla üniversitede protestolarla kendini daha şiddetli gösteriyor.
Güvenlik güçlerinin öğrencileri dağıtmak için defalarca sert müdahalelerde bulunduğu Tahran’daki Şerif Üniversitesi’nden bir öğrenci “Yıllardır süren baskıya, karanlık bir geleceğe öfkeliyiz. Biz özgürlük istiyoruz. Gelecek istiyoruz” diyor.
Kaynak: Euronews Türkçe