Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş, Halk TV’de Şule Aydın’ın sunduğu Kayda Geçsin programının konuğu oldu. Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Baş’ın açıklamalarından satır başları şöyle:
‘EN KARANLIK NOKTALARDAN BİRİ 7 HAZİRAN – 1 KASIM SÜRECİ’
“Sayın Kılıçdaroğlu bugün paylaştığı video ile zaten kamuoyunun bildiği bir konuyu geniş kesimlerin dikkatine sunmuş oldu. Ben bunu son derece önemli buluyorum. Fakat kritik şey şu: Önemli olan bunların hesabını soracak bir siyasi iradenin ortaya çıkması.
Devlet halka karşı suç işlese de devleti koruyan bir yaklaşım vardı. Bunun halen sürdüğünü görüyoruz. Hepimiz AKP gider mi, seçim güvenliği, kaçış planları, iktidarı kaybetseler de vermeyecek mi? Bunları tartışıyoruz. AKP kaybetti zaten. 7 Haziran’da kaybetti. Sonra Türkiye yakın dönemin en kanlı sürecini yaşadı. Daha önce de bunlar gündeme geldi
Davutoğlu’na defalarca çağrı yapıldı. Sen dönemin başbakanısın ve 400’ü verin bu işi huzur içinde çözelim diye bir cumhurbaşkanının desteğiyle yürüttüğünüz seçimlerin sonucunda, önce kaybettiğiniz seçimleri memleketi kan gölüne çevirerek kazandınız. Sonra da sen tasfiye edildin.
Sedat Peker’in iddiaları konusuyla ilgili Süleyman Soylu bir programa katıldı ve o programda açık bir itirafta bulundu aslında. Bütün laf kalabalığı arasından benim çıkardığım iki sonuç vardı. Biri, “Ben yalnız değildim, birlikte yaptık” diyerek arkadaşlarını tehdit etti. İkincisi de çok net bir şekilde “7 Haziran ve 1 Kasım arasındaki süreci ben, Berat Albayrak ve Binali yıldırım beraber yürüttük” dedi.
Dolayısıyla, bugün Türkiye’nin geleceğine ilişkin bir tartışma yapıyorsak en karanlık noktalardan biri 7 Haziran – 1 Kasım sürecidir ve o süreçte başbakanlık yapan, o süreçte seçimi kazanan, o süreçte “Patlayan bombalar oylarımızı artırıyor” diyen bir genel başkan var bugün muhalefette olduğunu iddia eden. Ama konuya ilişkin bir karanlık devam ediyor. Bu durum bizim açımızdan kabul edilemez.
10 bine yakın yurttaşımızın katıldığı bir mitingde, 100 arkadaşımız bu memleketin başkentinde, kontrollü, önü açılan bir katilin, bir canlı bombanın kurbanı oldular. Bunu konuşmadan, bu katliamın bütün ayrıntıları açığa çıkarılmadan, faillerinden hesap sorulmadan, Türkiye’nin geleceğine dair bir umut taşımak mümkün müdür?”
‘DİNCİ VAKIFLAR HİÇ KONUŞULMUYOR’
“Kemal bey çok doğru bir şey yapmıştır. Bir yurttaş olarak kendisine çok teşekkür ederim. Benim gördüğüm eksiklik ise bunun hesabını soracak bir siyasi iradenin oluşturulmamasıdır.
Türkiye’de istenen şey şu: Halk izleyici olsun isteniyor. ‘Halk tribünde otursun ve seçimden seçime bize oy versin’. Oysa, bu tarz halka karşı işlenen suçlar, emekçileri, halkı, sürecin öznesi yaparak, onları siyasete dahil ederek, onları bu tartışmanın öznesi kılarak çözülür.
Para kaçırmadan söz ediyoruz değil mi? Kimin parası kaçırılıyor? Bu para kimin parası? Bu para şu anda bizi televizyondan izleyen yurttaşların alın terinin gasp edilen parası. Ben izlediğim anda aklıma şu geldi: Hiç konuşulmuyor bu dinci vakıflar. Kim bunlar? Ben en son bu programa geldiğimde Enes Kara diye bir kardeşim, bir tarikat yurdunda uğradığı baskılar sonucunda intihar etmiş ve hayatını kaybetmişti. Aylarca bu ülkenin sokaklarında gençler ‘Barınamıyoruz, yurt yok, okula gidemiyoruz’ diye bağırıyorlardı. Bu memlekette, bu memleketin öz evlatları okula gidemiyorlar. Devletin buna imkan sağlaması gerekirken halktan aldığı paraları bir takım dinci vakıflara veriyor. Onlar da bu parayı Amerika’ya kaçırıyorlar. Allah belanızı versin diyorum başka bir şey diyemiyorum. Öbür dünyada çekecekleri bir yana, bu dünyada bunun hesabını sormak zorundayız. Hesaplamaya çalışıyorum şimdi. Bu paralarla bu ülkede kaç tane yurt açılırdı? Kaç öğrenci bu tarikatların elinden kurtarılabilirdi?”
‘İŞ TARİKATLARA GELİNCE SUSUP BEKLENİYOR’
“Gazeteci arkadaşımız Metin Cihan TÜGVA belgelerini paylaştığında dedik ki ‘Paralel yapılar inşa ediliyor’. ‘Aman tarikatlara, cemaatlere laf söylemeyelim’ dediler. 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni yaşadı bu memleket. Aynı zihniyetin legal görünümlü illegal yapıları neler yapabileceğini, devlete nasıl sızacağını, bu paralel yapı denen şeylerin başladığında nerelere kadar gidebileceğini gördük.
İş tarikatlara, cemaatlere geldiğinde susup bekleniyor. AKP kurulduğunda Amerikancı, gerici, sermaye yanlısı bir partiydi. Gericilik toplumun her yanına yayılmış, bir taraftan paraları Amerika’ya aktarma çalışmaları devam ediyor, bir taraftan memlekette emeğiyle çalışan insanlar yoksullaşırken Saray etrafındakiler her gün zenginleşiyor.”
‘İÇİŞLERİ BAKANI SUÇ İŞLERİ BAKANI OLARAK ANILIYOR’
“Memleketin İçişleri Bakanı, ‘Suç işleri Bakanı’ olarak anılıyor sokakta. Bir mafya lideri, memleketin içişleri bakanının suçlarını açıklıyor. Bu memlekette bunun ötesinde bir şeye ihtiyacımız yok. Bir seçim olduğunda Süleyman Soylu’nun başında olduğu teşkilata bağlı kolluk görevlilerinin sandık başında olacağı bir seçime gideceğiz biz. Türkiye’de sandıkların güvenliğinden sorumlu kişi Süleyman Soylu. Memlekette seçime dair tereddüt etmemiz gereken başka bir şeye ihtiyacımız yok. Ben bütün muhalefete bir kez daha çağrı yapıyorum: Seçime gideceksek, birinci şart Süleyman Soylu’nun o koltuktan indirilmesidir. Soylu’nun içişleri bakanı olduğu bir ülkede hiç kimse sandık güvenliğinden söz edemez.”
Kaynak: İleri Haber