Kıbrıs’ta çözüm ve Kıbrıslı Türk milliyetçiliği

Kıbrıslı Türk Milliyetçiliğinin, Türk Milliyetçiliği ve Yunan/Rum Milliyetçiliği karşısında tutunamadığı ve yeni sağ siyasetin artık Kıbrıslı tanımına bile tahammül etmediği hatta düşmanlaştırdığı bir süreçten geçiyoruz. “Anavatan’dan” beslenen Türk milliyetçiliğinin Helen ve Kıbrıslı Rum milliyetçiliğinin karşısına oturtulduğu bu süreç aslında yeni değil, Dr. Küçük ve Rauf Denktaş’ın Kıbrıslı Rum/Yunan milliyetçiliğine karşı ortaya koyduğu reaksiyoner mukavemetin mihenk taşıydı.

“Türkiyesiz çözüm olmaz” veya “ben Ankara’nın memuruyum” söylemleri bu iki liderin ne denli Türk milliyetçiliğinin etki ve gücüyle hareket ettiklerinin ifadeleriydi. 74’ten sonra gelişmeye başlayan Kıbrıslı Türk hâkim sınıfı, oluşturduğu yeni kurumları ve siyasi yapısıyla toplumda ikili bir siyasi mücadele içinde debelenip durdu. Bir tarafta Kıbrıs’ta yeni bir çözümle Kıbrıslı Türk hâkim sınıfının da Kıbrıslı Rum hâkim sınıfı ile siyasi eşit şartlarda yer alacağı bir federal yapı diğer tarafta ise ulusal birlik söylemi ile uzun vadede Kıbrıs adasındaki Türk hâkimiyetini daimî kılacak bir mücadele.

1984-85 yıllarında bir grup Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum aydını bir araya getiren Yale Üniversitesi profesörlerinden Leonard Doob adada iki taraftaki temasların neredeyse yok denecek kadar az olduğu bir ortamda uyuşmazlıkların çözümü çabalarının ilklerinden birini yapıyordu. O dönemde ABD’deki Master çalışmamı yeni bitirip dönmüş ve grupta en geç üye olarak yer almıştım. Kıbrıslı Türk grubun koordinasyonunu yapan Bekir Azgın’la, Denktaş Beyin Ekonomi danışmanı Ahmet Aker, UBP’nin aktif siyasilerinden Tuncer Arifoğlu, rahmetli Haşmet Gürkan ve iki genç sol aydın öğretmenlerimizden Sarper İnce ve Soner Arifler vardı. Grupta o dönem Denktaş Beyin siyasi danışmanlığını da yapan oğlu rahmetlik Raif Denktaş da vardı. Aydınlar grubu Prof. Doob’un iki tarafın liderlikleri nezdinde yaptığı girişimler neticesinde özel izinle Ledra Palas Hotel’de haftada 2-3 kez dönemin BM Özel temsilcisi James Holger’in de hazır bulunduğu toplantılarda bir araya gelip Federal çözümü tartışıyordu.

Raif’in teşvikiyle Bekir Azgın’la birkaç toplantı sonrası Denktaş Beyin ofisine gidip hem yaptığımız çalışmalar hakkında bilgi alışverişi yapıyor hem de Denktaş Beyi federal çözüm yönünde (biraz da safça) daha yapıcı olması için teşvik etmeye çalıştığımızı hatırlıyorum. Görüşmeler samimi bir sohbet havasında geçiyordu. Bir defasında Denktaş Bey bakın size ne deyim be gençler “Siz bir fıçıya bir Kıbrıslı Türk bir de Kıbrıslı Rum kor ve tepeden yuvarlarsanız fıçı aşağıya kırık bir şekilde iner ve içinden iki Kıbrıslı Rum çıkar..” demişti. Kısacası Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumlarla karışması durumunda Kıbrıslı Rum olmaya daha yatkın olduklarını anlatmaya çalışıyordu. Bir başka görüşmemizde de biraz can sıkıntısı ile toplantıyı erken sonlandırıp bizi uğurlarken bana “bu Kıbrıs meselesi iki şekilde çözülebilir, adaya ya Türkiye hâkim olur ya da Yunanistan” dediğini hatırlıyorum.

Kıbrıs’ta sol siyaset, ortak sınıfsal bir emek mücadelesi yerine, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum hakim sınıflarının menfaatlerine odaklanıp Kıbrıs milliyetçiliğine kaydığı oranda kaçınılmaz olarak sağ partilerin “anavatan” güdümlü Türk ve Yunan milliyetçiliği karşısında kaybetmiştir. Denktaş, Eroğlu, Kyprianou, Papadopoulos, Anastasiadis ve diğer sağ duruşlu siyasiler bu gerçeği bilerek Kıbrıslının değil Türk ve Yunan milliyetçiliğinin temsilciliğini yapmayı kendilerine şiar edinmişlerdir.

Kıbrıslı Türklerin 23 Ocak 2022 tarihinde gerçekleştirdikleri erken genel seçimlerin kazanan iki büyük partisi UBP ve CTP olmuştur. Bu iki partinin kampanya süresince ortaya koydukları konulara baktığımızda, CTP’nin, Kıbrıslı Türklerin “kendi kendine yeterli” bir toplum olarak, yaşanan sosyo- ekonomik sıkıntılara Kıbrıs sorunundan bağımsız çözüm üretmesine odaklı bir kampanya yürüttüğünü izledik. UBP’in temsil ettiği “sağ” siyasette ise, “egemen eşitlik” tanımıyla, Kıbrıslı Türklerin mevcut TC’ye bağımlı, izole ve hukuk dışı durumlarını devam ettirme kararlılığı vardı. TC’ye bağlı bir “alt yönetim” rejimiyle hakim sınıfların mevcut kaynakları yandaşlarına üleştirme gayretlerini, daha radikal, milliyetçi ve otoriterliğe dayalı olarak yürütme, bu seçimlerde en çok oy alan UBP’nin geleneksel siyasetidir.

Kıbrıs’ta çözüm süreci dünyadaki büyük değişimle birlikte yeniden irdelenmesi gerekir evet!.. Bunun yolu da Kıbrıslı Türklerin uluslararası hukuk sistemi dışındaki izole durumlarını kalıcılaştırmaları değil, onları bir an önce bu izole, hukuk dışı ve mafyatik “alt yönetim” sisteminden kurtaracak siyasi çözüm mücadelesinde görebilmektir.

Yunan ve Türk milliyetçiğinin yörüngesinde Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk milliyetçiliğine dayalı bir mücadelenin çıkış yolu olamayacağı görülmüştür. Avrupa’nın tümünde de zorluklarla yürütülen değerler manzumesini (yani insan hakları, hukukun üstünlüğü, çok kültürlülük, eşitlik, çevrecilik ve katılımcı demokrasiyi) içselleştiren bir mücadeleyi Rum, Türk, Maronit, Latin ve diğer Kıbrıslı yurtseverler ortaya koymayı başarabilir mi? Esas soru budur….

DAUSEN

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi