Karar Gazetesi’nden İbrahim Kahveci’nin yazısı şöyle:
“Kötü para iyi parayı kovar.
Bu bir iktisadi kuraldır. Piyasada iki çeşit para var ise, bu paralardan iyi para herkesin yastık altı, değer koruma aracı olur. Kötü para ise piyasada kalır.
Nasıl ki, kötü para iyi parayı kovarsa kötü hukuk da iyi hukuku kovabiliyormuş.
Kötü hukuk şu: 4 yıl önce piyasaya çıkmış şarkının sözlerine şimdi uyanıp dini hassasiyet gösteriyorsun…
Ammaaa …. Kendi bakanının Bakara-makarasına bakmayıp Prag’a büyükelçi atayabiliyorsun. (Egemen Bağış’ın her cuma ‘Bakara’ paylaşımını hatırlıyor musunuz?)
Yine İstanbul Belediyesi’nde bir çalışanın bir akrabasının terörle ilişkisi “suçun şahsiliği ilkesi” dışına çıkılmasına sebep olabiliyor; ammaaa aynı karine kabinede yer alan Bakan için işlemiyor. (Gıda ve Tarım Bakanı’nın FETÖ terör örgütünden dolayı hapishanede olan kardeşinden bahsediyoruz- Ya da Büyükelçi olarak atanan Şaban Dişli’nin 15 Temmuz hain FETÖ darbe girişiminde yer alan kardeşinden….)
Burada ifade edelim ki, ne Bakan ne de Büyükelçi kardeşlerinden dolayı suçlu değildir. Suç şahsidir ve kimse kendi dışında suçtan dolayı suçlanamaz.
Mesele şu ki, bu adil hukuk AK Parti ve çevresine işlerken, maalesef muhalefete başka bir hukuk işliyor.
İşte sorun o hukuktur.
***
Ekonomi dışında bu alana neden girdiğimi izah edeyim.
Konu şu: Cumhurbaşkanı Erdoğan Arnavutluk dönüşü ABD’nin Doğu Akdeniz’de İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi arasındaki doğalgaz boru hattından desteğini çekmesini şu şekilde izah etti:
“Bunun bütün analizlerini yaptılar, baktılar ki bu işin pozitif olabilecek bir yanı yok. Yani maliyet hesapları tutmuyor. Amerika bütün adımını zaten kapital üzerinde yürüten bir ülke. Bunun maliyet analizleri tutmadığı için de ‘Bu olacak bir iş değil’ diyerek desteğini çekti. Zaten, burada hep konuşulan nedir? Bu iş, Türkiyesiz olmaz. Çünkü eğer buradan Avrupa’ya gaz gidecekse bu ancak Türkiye üzerinden olur” dedi.
Ve devam etti. Asıl burası önemli :
“Berat Bey, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olduğu dönemde bile İsrailli muhatabı, o zaman o teklifle gelmişti. İş bir yere doğru da gidiyordu. Belki biz o zaman İsrail’le o işi bağlayabilirdik. Peki şimdi bağlama umudu yok mu? Şartlar oturup konuşulur. Çünkü bu işin menfaat analizleri çok önemli”.
DIŞ POLİTİKA ÇIKARDIR
Bakın aslında Cumhurbaşkanı’nın bu konuşmasında hiçbir sorun yok. Ülkemizin çıkarı neyi gerektiriyorsa, onun üzerine gidiyor.
Hatta, 2017 yılında dönemin Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın İsrail Enerji Bakanı ile İstanbul’da gerçekleştirdiği görüşmenin de bir sakıncası yok. O resim burada veriyorum.
Mesele şu ki, bugün yurtiçinde siyasi çıkar noktasında ne varsa kullanır durumdayız. Hatta hatırlarsanız Nisan 2017 Başkanlık Referandumu da dış politikanın iç politik çıkarlarda kullanılması ile geçmişti.
Hollanda’da yaşanan olayı hatırlayın… Başbakan (dönemin) Binali Yıldırım “gitme” demiş ama Aile Bakanı Fatma Betül Sayan gitmişti.
Dış politikanın iç siyasette kullanılmasının çok ağır faturalarını ödemiş ülkeyiz.
***
İsrail olsun, Mısır olsun, hatta Güney Kıbrıs Rum Kesimi olsun Akdeniz gazını Türkiye üzerinden geçirmek durumundadır. Menfaatleri bunu gerektiriyor. Aynı menfaat bizim için de geçerlidir.
İsrail ile bu konuda görüşmeler yapmak, ülkemizin menfaatlerini korumak önemlidir. Devam da etmelidir.
Oysa benzer bir girişimi muhalefet söylese ne denirdi?
Siz şimdi bunu düşünün.
Geldiğimiz noktanın normalleşme adına ne kadar önemli olduğunu görebiliyor musunuz? Ülkelerin aslında bu şekilde idare edildiğini anlayabiliyor musunuz?
Normalleşmenin sadece İsrail ile gaz ilişkisinde değil, asıl yurtiçinde biriken gaz meselesinde de atılması gerekmektedir.
İsrail’in gazı alınmalıdır ama
Asıl Türk Halkı’nın gazı alınmak durumundadır.
Bilmem izah edebildim mi?”