Okuldan çıktı, arkadaşlarıyla vakit geçirdi ve geç saatte evine döndü. Bilgisayarı, defter-kitapları elinde yorgun bir halde kapısının kilidini açtı. Tam içeriye adım atarken arkadan biri üzerine çullanarak M.’yi içeriye çekti ve kapıyı kapatarak onu banyoya doğru sürükledi.
M. yaşadığı şokla ne olduğunu anlamaya çalışırken çığlık atmaya başladı. Saldırgan kızı öpmeye hatta daha ileri gitmeye çalıştı. M’nin çığlıkları o kadar büyüdü ki apartmandakiler uyandı ve polisi aramaya koyuldu. Saldırgan korkuyla kaçarken kapının kolunu da kopardı. Parmak izleri üzerinde kaldı.
M. polise ifade verdi, bölgedeki kamera kayıtları incelendi ve saldırganın eşkali belirlendikten sonra asker olduğu anlaşılan kişinin peşinde düşüldü. Kayıtlı olduğu bölüğe giderek polis durumu anlattı askerin teslim edilmesini istedi. Askeri yetkililer, “TC-KKTC arasında yapılan anlaşmaya göre” TSK’ya mensup olan bu kişiyi vermedi ve “gerisini biz hallederiz” diyerek polise de M.’ye de kapıyı gösterdi.
Olayın üzerinden yaklaşık üç hafta geçti. M. işin peşini bırakmadı ve sürekli endişe içinde yetkililerden içini rahatlatacak bir açıklama bekledi. O açıklama gelmedi hatta M’ye yapılan açıklama onu daha da dehşete düşürdü. Askeri yetkililer M.’ye saldırganı meslekten men ettiklerini, ülkeden ihraç ettiklerini, mahkemesinin Türkiye’de görüleceğini söyledi ama ne dosya numarası verebildi ne de can güvenliğini sağlayabildi hatta ülkeye her an sivil olarak da girebileceğini de M’ye iletti.
***
Türkiye’den ülkemize okumak için gelen ve son dönemi olan M., dün gazetemize ulaşarak durumu anlattı. Sığınacak bir liman bulamamış, kendini tehlikede hissediyordu. “Bu nasıl ülke, bu nasıl adalet” diye sorup duruyordu. Ona buranın nasıl bir ülke olduğunu anlattım. Polisin sivil otoriteye bağlı olmadığını, polisin yetkisinin olmadığını, en sıradan bir askerin bile polisin üssü olduğunu söyledim. Çok üzgündü M… Kendisine yardımcı olan polisler için de çok üzgündü. “Benim için ellerinden geleni yaptılar” dedi ve ekledi: “Ama beni mesleğinden men edilmesi değil adalete teslim edilmesi ilgilendiriyor, suçu burada işlediyse neden başka bir ülkeye gönderiliyor, devlet buna nasıl izin veriyor”…
Elini kolunu sallayarak dışarıda geziyor olmasını M. içine sindiremiyor, “ben bu duygulardayken o keyfine bakıyor, hiçbir şey olmamış gibi ülkesine gönderiliyor ya orada da başka kadınlara saldırırsa, daha kötü şeyler yaparsa” diyerek diğer kadınlar için de endişeli olduğunu söylüyor.
***
Yaşanan bu rezaletten de anlaşılacağı gibi KKTC hiçbir suretle devlet olduğunu iddia edemez. Ülkesinde misafir olarak bulunan bir kadını koruyamayan, saldırganı adalete teslim edemeyen ve başka bir ülkeye gönderilmesine göz yumarak arkasından el sallayan bir devlet olamaz. Hiçbirimizin can ve mal güvenliği yok. Türkiye Kıbrıs’ın kuzeyini imzalanan sözde uluslararası anlaşmalarla, protokollerle yönetmeye devam ettiği sürece de ne yazık ki ‘haneye tecavüz’ ve ‘cinsel saldırı’ için bile yapacak hiçbir şeyimiz yok.