Materyalist sol ile romantik sol arasındaki en önemli farkların başında herhalde romantiklerin “kişisel menfaati bir tarafa bırakalım da toplumsal menfaati öne çıkaralım” söylemidir. Oysa bunu söyleyenler de bilir ki bu eşyanın veya bu durumda insanın tabiatına aykırıdır. İnsanoğlu yaradılış itibarı ile kişisel menfaati gizli veya açık hep korumak durumunda olmuştur. Bu insanın veya herhangi bir canlının hayatta kalma, hayata tutunma güdüsünün bir gereğidir ve doğal kabul edilmelidir.
Önemli olan ama kişisel menfaatin ne olduğunu ve nasıl elde edilebileceğini bilmek ve anlayabilmektir. Toplumların çağdaşlık ve refah düzeyleri de tam da bu anlayış biçimi ile doğru orantılıdır. Bir düşünün ki kişisel menfaatini kollayan ve bunun için her şeyi mubah sayan birisi hukuğun, adaletin, çevreye ve insana saygının etrafından dolaşarak kolayca ultra zenginliklere ulaşabilir. Bu zenginliklere ulaşınca da istediği her şeyi parası ile satın alabilir ama o görkemli villasından lüks arabası ile çıktığı anda kendisinin de vesile olduğu hukuk ve adalet yoksunluğuyla, çevre ve insanın tabi olduğu saygısızlıklarla yüz yüze gelir. Kamu yönetiminin yozlaşması ile ortaya çıkan yönetim zaaflarının yarattığı bozuk alt yapı, eğitim, sağlık ve çevre kirliliği dolaylı olarak o çok önem verdiği ve uğrunda hiçbir engel tanımadığı kişisel menfaatine dokunmaya başlar. Salgın hastalıkların kontrol altına alınamaması, hava kirliliği, yeşilin yok olması ve kuraklık, kötü kanalizasyonun yarattığı pisliğin üzerinden uçabilmenin pek de mümkün olamayacağını görür. Ama daha önemlisi de kişisel menfaat ile az sayıdaki ultra zengin olanlar değil de çok sayıda olmak için uğraşanların bu tür kötü bir ortamdan çok daha büyük oranda zarar gördüğüdür.
John von Neumann. Oskar Morgenstern ve John Nash’ın geliştirdiği Oyun Teorisi de insanların yaşadığı tam da bu ikileme çözüm önermektedir. Bu teori çerçevesinde aynı suç için yakalamış ama birbirlerinden tecrit edilmiş iki mahkumla bir deney yapılmış. Mahkumlara diğer arkadaşını ele verecek itirafta bulunur ve diğer mahkûm sessiz kalırsa ele veren serbest kalır, diğeri 3 yıl yer denmiş. Ama aynı zamanda denmiş ki, eğer ikiniz de birbirinizi ele verirseniz 2şer yıl, ikiniz de sessiz kalırsanız da 1er yıl yersiniz. Bu durumda mahkumların ikisi de ben sessiz kalırsam diğeri beni ele verir deyip konuşmayı tercih etmişler ve ikisi de 2şer yıl hapse mahkûm olmuşlar. Halbuki mahkumların birbirlerine olan güvenleri daha yüksek bir seviyede olabilseydi ikisi de konuşmaz ve 1er yıl cezayla kurtulabilirlerdi.
İnsanların birbirlerine olan güveni ve saygısı onların ortak menfaat aramalarına ve kişisel menfaatlerini bu şekilde elde etmelerine vesile olur. Ama kişisel menfaati uç seviyelere taşıyıp benden sonrası tufan anlayışı ile hareket eden insanlar eninde sonunda kendileri de kaybeder. Kıbrıslı Türk toplumu olarak ve genelde insanlık olarak içinden geçtiğimiz bu süreçte popülist sağ siyasetlerin dayatmaya çalıştığı katı kişiselliğe dayalı ekonomik gelişme modelleri bu gerçeği hep göz ardı etmekte ve ortaya çıkan hukuk, adalet, çevre ve insan hakları sorunları kendilerini bu düzen içinde kazanır ve imtiyazlı görenlere de huzur ve mutluluk getirememektedir. Yapılması gereken yeni nesillere kişisel menfaatin kötü bir şey olmadığını, ancak onu sağlamanın en güzel yolunun toplumsal menfaati da sağlayabilecek düzen sistem ve yönetimlerin oluşturulması olduğunu anlatabilmektir.