Bugün Kıbrıs

TATAR’IN DİKKATİNE!

HABER MERKEZİ

AİHM kararı, Vedat Şorli adlı Türk vatandaşı tarafından 2019 yılında açılan ifade özgürlüğü davasında verildi. Facebook platformunda yaptığı iki paylaşım nedeniyle geçici gözaltına alınan Şorli hakkında Türk mahkemeleri önünde açılan davada 11 ay 20 gün hapis cezasına hükmedilmiş, ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmişti.

DW Türkçe‘de yer alan habere göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) Cumhurbaşkanına hakaretin cezalandırılmasıyla ilgili 299’uncu maddesinin Avrupa hukuk normlarıyla uyuşmadığına hükmeden bir karara imza attı. Mahkeme, maddenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve AİHM’nin ifade özgürlüğüyle ilgili içtihadına uygun biçimde değiştirilmesini istedi.

Hakaretle ilgili olarak Cumhurbaşkanı’nın özel bir yasayla korunmasının AİHS’nin ifade özgürlüğüne ilişkin maddesiyle bağdaşmadığına kanaat getiren AİHM, bu tespitten yola çıkarak benzer davaların tekrarlanmaması amacıyla TCK 299’un AİHS ve AİHM’nin yerleşik içtihadı ile uyumlu hale getirilmesini istedi.

AİHM ilk defa TCK’nın Cumhurbaşkanı’na hakaretle ilgili Türk Ceza Kanunu’nun 229’uncu maddesi hakkında bu denli net bir karar açıklıyor. Oy birliğiyle alınan karar gereği Ankara Vedat Şorli’ye 7 bin 500 euro manevi tazminat ödeyecek.

KIBRIS’IN KUZEYİNDE DE BENZER MADDELER VAR
Kıbrıs’ın kuzeyinde ise Ceza Yasası Fasıl 154’te özellikle 47. ve 48. maddeler, son zamanlarda cumhurbaşkanlığındaki Ersin Tatar tarafından da kendisini eleştiren kişiler aleyhine şikayet konusu olarak kullanılıyor. Yakın zamanda yine benzer davaların açılma ihtimaline ilişkin söylentiler gündemde. Bu sebeple AİHM tarafından verilen karar ve gerekçeleri oldukça önemli.

DEMOKRASİ AYAKLAR ALTINA ALINMAMALI
Kararı Bugün Kıbrıs’a değerlendiren avukat Aslı Murat, söz konusu yasalara dayalı yapılan her türlü muamelenin, mevzuatımızın bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğunu belirtti. Murat, “devleti temsil ettiğini söyleyen bir siyasetçi, yasaları toplumun boğazına saplayabileceği bir bıçak gibi kullanamamalı ve kendine imtiyaz teşkil edebilecek kuralların arkasına saklanıp demokrasiyi ayaklar altına almamalıdır” dedi.

Avukat Aslı Murat şunları söyledi:

“Vedat Şorli davasında Türkiye aleyhine verilen karar, gerek Türkiye’de gerekse Kıbrıs’ın kuzeyinde yakın zamanda artışa geçen “cumhurbaşkanına hakaret suçu” kapsamında önem taşımaktadır. Genel anlamda ifade özgürlüğüne ilişkin AİHM içtihadı ele alındığında, demokrasi ile kurulan bağ dikkat çekiyor. Söz konusu hakkın sadece lehte olanlar değil, aynı zamanda kışkırtıcı, saldırgan, şok yaratıcı ve rahatsız edici bilgi ve düşüncelerin paylaşılmasını da kapsadığı çeşitli kararlarda ele alınmıştır. Bu bağlamda özellikle cumhurbaşkanı gibi siyasilere yönelen eleştirilerin çok daha fazla korunması gerektiği yaklaşımı, çoğulculuğa ve demokratik değerlere verilen önemin en bariz göstergesidir.

Şorli lehine verilen kararda iki önemli husus dikkat çekiyor. Öncelikle TCK’nın 299. maddesinde düzenlenen “cumhurbaşkanına hakaret” suçundaki cumhurbaşkanı hakkında görüş beyan etme ve haber verme hakkı konusunda cumhurbaşkanına bir imtiyaz sağlanması ve cumhurbaşkanının özel bir yasa ile korunması unsurlarının, ifade özgürlüğü ile çeliştiğini ve bu maddenin değiştirilmesinin elzem olduğu vurgulanmıştır. İkinci noktada ise, Şorli’nin dile getirdiği cümlelere karşı Türkiye makamlarınca verilen mahkumiyet kararının, ifade özgürlüğünü ihlal ettiği ve bu hakkı kullanmada toplumun geneli için caydırıcı bir durum oluşturduğu tespiti yapılmıştır.

Yapılan araştırmalara göre Türkiye Cumhuriyeti’nde 2014-2020 yılları arasında, cumhurbaşkanına hakaret ile ilgili 38 bin 581 tane dava açılmıştır. Bu da aslında, söz konusu maddenin, eleştirileri susturmak için korkutucu bir silah olarak kullanıldığının en bariz göstergesidir. Halbuki kamusal meselelere ilişkin siyasilere yönelik sarf edilen ifadelerin sınırlandırılması hususunda, devletlerin takdir yetkisi oldukça dardır. Söz konusu bir siyasetçi olduğunda, kabul edilebilir eleştirinin sınırları iyice genişlemektedir. Çünkü siyasetçi ortaya koyduğu eylem ve sözlerinin, keskin ve acımasızca olsa bile eleştirilmesine hoşgörülü olmalıdır.

Yine Türkiye aleyhine verilen bir kararda, kamusal görev ifa eden idarecilerin kendilerine karşı sarf edilen eleştiriler karşısında cezai takibat yoluna başvurmakta kendilerini sınırlandırmaları gerektiğini söyler. Ayrıca birçok kararda, kamuyu ilgilendiren bir konu hakkında, yayın yapan, söz söyleyen kişiler aleyhine yürütülen cezai işlemlerin, genel manada toplumu etkilediği ve orantısız bir müdahalenin gerçekleştirildiğini söyler.

Tüm bu çerçeveden ele alındığında, kendi ceza yasamız ve son zamanlarda yaşanan gelişmeleri birlikte değerlendirmek gerekiyor. Ceza Yasası Fasıl 154’te de, TCK 299’a benzer maddeler var. Özellikle 47. ve 48. maddeler, son zamanlarda cumhurbaşkanı Ersin Tatar tarafından, kendisini eleştiren kişiler aleyhine şikayet konusu olarak kullanılmaktadır. Yakın zamanda yine benzer davaların açılma ihtimaline ilişkin söylentiler de kulağımıza geliyor. Bu sebeple AİHM tarafından verilen karar ve gerekçeleri oldukça önemlidir. Mahkeme tarafından ifade özgürlüğü bakımından ihlal teşkil eden TCK 299. madde gibi, 47. ve 48. maddeler (ve daha birçok ceza yasası maddesi mesela 68. madde Yabancı Devlet Yetkililerini Zem ve Kadih) de ifade özgürlüğü ile birebir çelişmektedirler ve demokratik bir toplumda ceza yasasından çıkarılması gereken düzenlemelerdir.

Söz konusu yasalara dayalı yapılan her türlü muamele, mevzuatımızın bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır. Devleti temsil ettiğini söyleyen bir siyasetçi, yasaları toplumun boğazına saplayabileceği bir bıçak gibi kullanamamalı ve kendine imtiyaz teşkil edebilecek kuralların arkasına saklanıp demokrasiyi ayaklar altına almamalıdır.

Devlet yöneticileri tarafından hukukun bu kadar yok sayıldığı bir dönemde bu cümleleri sarf etmek ne kadar manalı olacak bilmiyorum ama daha kötü günleri yaşamamak adına, bugünden tezi yok ifade özgürlüğü hakkına sahip çıkmalıyız. Çünkü o yönden gelen ve gelecek saldırılar, hem demokrasimizi hem de kişisel – toplumsal varlığımızı hedef almaktadır.”

Exit mobile version