Son seçimlerde yurttaşların tercih özgürlüğü korunamadı ve Türkiye buradaki seçime tabiri caizse topla tüfekle karışarak istediği sonucu elde etti. Türkiye buradaki kurumları aracılığıyla (Elçilik-KEİ-TİKA vs) siyasetteki nüfuzunu çok daha fazla artırdı. Şimdi bir de son seçimde elde ettikleri zaferle moral üstünlük AKP-MHP’ye geçti ve Kıbrıslı yurttaşlar eskisinden de çok iradelerinin sandığa yansımayacağı görüşüne sahip. Bu sakat demokraside seçimler ne işe yarıyor? Gerçekten halkın iradesini koruyabilmek adına bu konuda yapılabilecek yasal düzenlemeler var mı ve neler yapılmalı sorularını Türkiye’nin önde gelen hukuk profesörlerinden Mehmet Köksal’a sorduk. Köksal hem yasal olarak yapılması gerekenleri hem de bu tür müdahalelerden kurtulmanın yollarını anlattı…
Prof. Dr. Mehmet Köksal’ın cevabı aynen şöyle:
“Her şeyden önce şunu söyleyeyim: bir seçimin öncesinde ve sonrasında demokratik işleyebilmesi, o toplumda demokrasi kültürünün yerleşmesiyle doğru orantılıdır. Seçim öncesi, siyasi partilerin aday belirlemeleri kısmına kadar geriye götürülebilir. Bu demokrasi kültürünün manipüle edilmesi mümkün ve kolaydır. Hele ekonomik bağımsızlığın olmadığı bir yerde, seçmen iradesini yönlendirmek çok kolay olmaktadır.
Genelde seçmen iradesinin çeşitli menfaatler karşılığında başka yönlere çekilmesi bir ülkedeki siyasi yapının ve o ülkenin kendi iç sorunu olarak karşımıza çıkar. Ülke içindeki yasalar da bu tür seçim yolsuzluklarını engellemeye yöneliktir. Bu anlamda KKTC Seçim ve Halkoylaması Yasasının (5/1976) Altıncı Kısmında çok açık düzenlemeler vardır. Bu kısım altında seçim suçları madde madde sayılmıştır. Örneğin 5/1976 sayılı Yasanın 188inci maddesi “Haksız Oy Sağlama” başlığı altında şu düzenlemeyi getirmiştir.
(1) Kendisine veya başkasına oy verilmesi veya verilmemesi için bir veya birkaç seçmene çıkar veya sair hizmetler teklif eden, vaat eden veya veren yahut resmi veya genel görevler veya özel hizmet ve çıkarlar vaat eden veya sağlayanlar, iki yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilirler. Verilen, vaat edilen veya sağlanan çıkarlar seçmenin seyahat, yemek, içki ve nakil giderleri veya hizmetlerinin karşılığı olarak gösterilse dahi hüküm aynıdır.
(2) Yukarıda yazılı para, çıkar, vaat veya hizmetleri kabul eden seçmen de aynı cezaya çarptırılabilir.
(3) Bu fiilleri, tehdit veya cebir veya şiddet kullanarak işleyenler, dört yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilirler.
Bu düzenleme genel olarak suç hallerini saymıştır. Sizin de sorunuzda bahsettiğiniz haller, ispatlandığı takdirde bu suçları oluşturacaktır. Ancak, ispat kolaylığı sağlamak bakımından ikinci fıkranın yasadan çıkarılması şarttır. Vaatleri kabul eden kişileri de aynı cezaya çarptırırsanız, delil bulmak neredeyse imkansız hale gelecektir.
KKTC Anayasası madde 69’da bu tür suçlara ilişkin daha genel bir hüküm getirmekte ve yargıya açıkça görev vermektedir. Yine de bu hükümdeki “seçimlerin başlamasından bitimine kadar” ibaresi, yargının yetkisini uygulama süresi bakımından kısıtlamaktadır. Yine de Anayasa hükmü gereği, seçim manipülasyonları ve ilgili tüm yolsuzlukları inceleme ve bunlar hakkında karar verme yetkisi yargı organlarının genel denetimi ve yönetimi altındadır.
Sorunuzun asıl can alıcı noktası, bu tür manipülasyon ve yolsuzlukların başka bir devlet tarafından KKTC’de yapıldığı iddiasıdır. Bu iddialar ciddidir. Ciddi emareler de var ise yargının derhal harekete geçmesi gerekir. Tüm bunlar bağımsızlığı gerektirir. KKTC’nin asıl sorunu ekonomik bağımsızlığının olmamasıdır. Böyle olunca da hem devlet hem de toplum çok kolay yönlendirilebilmektedir. Hepimiz, tüm işimizi gücümüzü bırakıp, kendi kendimize yetecek ülke haline gelmek için projeler üretmeliyiz. Ürettiğimiz projeleri de hayata geçirmemiz şarttır. Proje üretmek ve hayata geçirmek için en iyi araç da KKTC’deki üniversitelerdir. Üniversitelerde üretilecek projelere hem kaynak bulmak daha kolaydır hem de projeyi hayata geçirmek, uygulamak daha kolaydır. Bu konuda birkaç şeyi yapmak lazım:
1. Her şeyden önce üniversitelerin akreditasyonlarını Avrupa’dan almalarını teşvik etmek ve böylece öğrenci alımı bakımından sadece YÖK’e bağımlı kalmaktan kurtarmak gerekiyor.
2. Üniversite düzenini, bağımsız ve bilimsel özerkliklerini sağlayıcı yasal düzenlemelere kavuşturmak gerekiyor. Bunun için de yeni bir yasa şarttır. Bu konuda bir taslak çalışmayı bir grup ile sonlandırmak üzereyiz.
3. Enerji, sanayi ve tarımsal üretimin en önemli unsurudur. Enerjiyi doğadan üretmek için KKTC’nin yeterli kaynakları mevcuttur. Bu konuda da üniversiteler öncü olabilirler ve dünyadaki örneklerinden hareketle, KKTC’yi enerjide dışa bağımlılıktan kurtarabilirler.
4. Yenilenebilir ve özellikle güneş enerjisi kullanılarak, deniz suyundan sulama ve içme suyu elde etmek mümkündür. Bu şekilde tarımı da geliştirebiliriz. Mesela güneş tarlasını biraz yüksek yaparsak, altında yaratılacak gölgeli alanda tarım yapmak da mümkün hale gelir.
Tüm bunlar için para gerekir. Biliyorum. Ama bazı projeler kendi kendilerini finanse edebilirler. Suya ve elektriğe zaten her ay belirli bir ücret ödeniyor. Bu paralar araştırma ve uygulamaya yönlendirilebilir. Belki söylediklerim ütopik gelecektir. Ama bu söylediklerimi başarmak çok da zor ve üstesinden gelinemeyecek derecede pahalı işler değildir. Sadece tembellikten sıyrılıp, kendimize yeter hale gelmek için çaba göstermemiz bile, toplum bilincini geliştirecek ve toplumun menfaatlerini düşünmeyi teşvik edecektir. Kısaca sorduğunuz sorunun cevabı tam bağımsızlıkta yatmaktadır. Bunun için hepimiz çok çalışmalıyız.”