Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan beri 20 yılda bir gelen kerahat vakitleri* vardır.
1920-1923: TBMM’nin kurulması ve ardından (meclis tutanaklarına göre) “biraz” dayatma ile de olsa Cumhuriyet’in ilanı.
1940-1945: Faşist Hitler hayranlığı ile yaşanan İkinci Adam dönemi ve tüm uyarılara rağmen Hitler Almanya’sına satılan krom madeni ve sonunda 2. Dünya Savaşı henüz sonuçlanmışken Müttefiklerin yanında savaşa dahil olup, Milletler Cemiyeti’ne girebilmek ve Marshall Yardımını alabilmek için sözde çok partili sisteme geçiş ve hatta Köy Enstitüleri’nin kapatılması.
1960: Marshall Yardımı’nı alabilmek için geçilen “çok partili demokratik sistem”in ilk meyvesi olan 1960 Askeri Darbesi’nin yaşanması ve ülkenin başbakanının ve iki bakanının idam edilmesi.
1980: Mevcut yarım yamalak sözde demokrasiye “bizim çocukların başarılı olduğu” en ağır askeri darbenin indirilmesi ve siyasal İslam’ın yükselişe geçmesi. Bu darbenin yarattığı ağır demokratik travmanın bugün hala altından kalkılamıyor.
2000-2002: Mecliste üstüne her fırsatta çay döken bir başbakan ve iki şaibeli hükmet ortağının ve Tansu Çiller’in 2002 seçimlerinde “derdest” edilmesi ve “muhteşem AKP”nin (Allah’ın Kitabı Partisi’nin) iktidara getirilmesi (bu konuda da “bizim çocuklar” çok başarılı oldu, inanın bana).
Geldik 2021-2023’e: Son 20 yıllık döngü de ha tamamlandı ha tamamlanmak üzere. Uzatmaları isteyenler 2023’ü zorlayacaklar, ama artık Türkiye’nin “kerahat vakti” çoktan geldi.
Sisteme ve AKP’ye yakın olup da, son yirmi yılda fütursuzca, acımasızca, kul hakkı yiyerek beslenenlerin hepsi son üç-beş yıldır halktan çaldıkları paralarla neden dünyanın çeşitli yerlerinde milyon dolarlık evler satın alıyorlar sizce?
Sanırım “kerahat vaktinin” geldiğini onlar hepimizden önce gördü ve tek yön açık uçak biletlerini ceplerine koydular bile (kaçmaya hazırlar).
Türkiye’nin bütünü şu an teyakkuz (tetikte olma) halinde; fütursuzca yiyenler de, onlara bilerek bilmeyerek yataklık edenler de, şerefli olup göz göre göre ezilenler de…
Peki, “bu ekip” gidince ne olacak?
Bundan daha kötüsünün olmayacağı kesin; çünkü onlar Cumhuriyet tarihinde görülmüş, yazılmış, bilinmiş en “satıcı”** ekiptir.
“Haydi Abbas vakit tamam;” kerahat vakti geldi çoktan.
———
*“Kerahat vakti” Müslümanlar için dini ibadetin gün içinde yapılmayacağı saatlerdir. Bu nedenle alkolü seven Müslümanlar alkol almak istedikleri zamanı “kerahat vakti” diye tanımlarlar; başka bir deyişle ibadet edemeyeceklerine göre günahın da günah sayılmadığı saatlerdir onlar için.
**Türkiye Cumhuriyeti tarihi ruhunu, bedenini güçlü olana satmışlarla doludur. Bu yüzden sadece AKP’liler bizi güçlü olana sattı demek, AKP’lilere haksızlık olur. Ama şu da bir gerçek ki, onlar kadar “nursuz” bir kadroyu bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti Devlet-i Aliyyesi’nde hiç kimse görmedi.