CIA ve NATO’nun komünizmle mücadele için kurduğu Özel Harp Daireleri aracılığıyla dünyanın çeşitli ülkelerinde sayısı bilinmeyen solcu, aydın öldürüldü. Devlet adına çalıştığını söyleyen birçok ‘kontrgerilla’, derin devlet-mafya-siyasetçi ilişkilerinin ve dahası uyuşturucu trafiğinin aktörleri oldu. Türkiye’de 1950’li yıllardan itibaren kurulan Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı Özel Harp Dairesi birçok cinayetin faili olarak tarihteki yerini aldı. Türkiye’de çok karanlık bir dönemin başlaması ise 1990’lı yıllara denk geldi. Terörle mücadele adı altında binlerce insan ortadan kaybedildi, yüzlercesi öldürüldü, hapse atıldı, ağır işkencelere maruz kaldı.
HER ŞEY İSRAİL’İN SİLAHLARIYLA BAŞLADI
1993 yılında Türkiye Özel Harekat Dairesi Başkanlığının talebi üzerine İngiltere merkezli firma aracılığıyla İsrail yapımı Uzi, Jeriko ve Galli marka 560 adet tüfek ve otomatik tabanca Türkiye’ye hibe edildi. İşte bütün faili meçhul cinayetler bu silahlarla işlendi. Bir trafik kazası ile ortaya çıkan Susurluk olayının ardından açılan soruşturma kapsamında seri numaraları belli olan silahların büyük bir kısmı bulundu ancak Uzi ve Jeriko marka 10’u aşkın silah hala kayıp. Kutlu Adalı cinayetinde de kullanılan Uzi marka silah Adalı’nın vücudundan çıkan iki adet kurşunun balistik inceleme raporu Türkiye’den hala gelmediği için tespit edilemedi.
KIBRIS ARKA BAHÇE
Türkiye’de derin devlet, mafya ve siyasetçiler arasındaki hesaplaşmanın Kıbrıs’a da uzandığı 1989-1997 yılları arasında Kıbrıs’ın kuzeyinde 47 cinayet işlendi. Bu cinayetlerin 23’ünün failleri ortaya çıkarılamadı. 6 Temmuz 1996’da işlenen Kutlu Adalı cinayeti de aydınlatılamayan olaylar arasında yerini aldı.
Mesele ile ilgili yapılan araştırmalarda birçok ifade alındı, Türkiye’den bazı bilgiler talep edildi, bazı bilgiler ise Türkiye’nin askeri makamlarından ‘yetkimiz yok’ düşüncesiyle istenemedi. Mecliste kurulan araştırma komitesine askeri yetkililer davet edildikleri halde katılmadı, komiteden rapor çıkmadı. Türkiye devleti konunun üzerine gitmediği için olay aydınlatılamadı. Sonuç alınamadan kapanan dava, yeterince araştırma yapılmadığı gerekçesiyle Adalı’nın eşi tarafından AİHM’de açılan dava Türkiye’nin mahkumiyeti ile sonuçlandı.
KARANLIK DÖNEMLER
St. Barnabas baskını ve Kutlu Adalı cinayetinin yaşandığı yıl hükümette DP-CTP vardı. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Başbakan Hakkı Atun idi. Yaklaşık sekiz ay süren hükümet Adalı’nın ölümünden bir ay sonra 16 Ağustos 1996’da bozuldu ve yerine dört dönem (2004’e kadar) görevde kalan Eroğlu Hükümeti geldi. Kıbrıs’ın kuzeyinin Türkiye’nin ‘derinleri’ ile olan ilişkisi bu dönem gün yüzüne çıktı.
Türkiye’deki resmi makamlarca verilen onlarca sahte kimlik ve pasaport sahibi derin devlet ajanı, kontrgerilla Abdullah Çatlı (Mehmet Özbay), Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Özel Harp Dairesinde Özel Kuvvetler Komutanlığına kadar yükselen ‘efsane’ Korkut Eken, öldürülen kumarhaneler kralı Ömer Lütfü Topal, Yaşar Öz, Tarık Ümit ve daha bilemediğimiz birçok karanlık isim adaya girip çıktı. Sivil Savunma Daire Başkanlığı ve askeri binalarda ‘derin’ toplantılar yapıldı.
Öldürülmeden iki ay önce Ömer Lütfü Topal, Jasmine Court Oteli de bünyesine katmıştı. Adaya girip çıkan Abdullah Çatlı da bu satışın içinde yer aldı.
Kara paranın aklandığı yer olarak gösterilen, daha sonra ortadan kaldırılan MİT ajanı Tarık Ümit’e ait olan Kıbrıs’ın kuzeyindeki First Merchant Bank hakkındaki ‘temiz raporu’ da dönemin başbakanı Derviş Eroğlu’nun imzasıyla Türkiye’ye gönderildi. Konuyu kapatmaya anlaşmış gibi görünen iktidarlar meselenin üzerine gitmedi. Olayın aydınlığa kavuşmasını isteyen Sol partilere ve temsilcilerine korkutma amaçlı bombalı saldırılar düzenlendi. Bu saldırıların da failleri hala bulunamadı.
ADALI ‘SOLUNDAN’ VURULDU
İddiaya göre 6 Temmuz 1996 gecesi evinden yakın arkadaşı olan ve belgeler getiren emekli polis Altan Sayıl tarafından çıkarılan Kutlu Adalı, evin 25 metre ilerisinde arabasını koyduğu hurma ağacının altına doğru çekildi. O esnada ortaya çıkan silahlı kişi 14 kurşun ile Adalı’yı katletti. Adalı’nın sol şakağından ve omuzundan birer mermi çıktı. Kumpas olduğu düşünülen olay sırasında yine iddiaya göre sokağın ışıkları kesildi. Karanlıkta işini gören katiller olay yerinden ayrılarak aramıza karıştı. Muhtarın da aralarında olduğu görgü tanıklarının ifadelerine göre cinayetin ardından bir belediye aracı gelerek yerdeki kanı su ile temizledi, hatta başka bir araç daha gelerek delilleri karartmak için bölgeye asfalt döktü. Adalı’nın eşi verdiği her ifadede Altay Sayıl’ın olayın içinde olduğunu savundu. Sayıl iddiaları reddetti ve dava açtı ancak açtığı davayı kaybetti. Yaptığımız araştırmaya göre Sayıl birkaç yıl önce alzheimer oldu.
25 YIL SONRA GELEN MAFYA TANIKLIĞI
Türkiye’de ülkücü mafya olarak bilinen suç örgütü lideri Sedat Peker’in, çıkar çatışmasına girdiği Mehmet Ağar’ın Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili emri veren kişi olduğunu açıklaması cinayetin aydınlatılması için fırsat doğurdu. Peker ayrıca Kıbrıs’ın kuzeyinde kara para, sanal bet ve uyuşturucu trafiği hakkında da ihbar nitelikli bilgiler verdi ancak KKTC makamları aracılığıyla henüz hiçbir işlem başlatılmadı. Türkiye’nin niyetini görmeyi bekleyen UBP-DP-YDP Hükümeti henüz bir irade gösteremedi hatta Başbakan Ersan Saner, “1996 yılında yaşanmış bir olay, kapandı gitti” yönünde açıklama yaptı.
Peker’in iddiaları hakkında Türkiye’de başlatılan soruşturmanın ardından meselenin arkası çorap söküğü gibi gelecek mi yoksa duvarı yıkacak o tuğlayı çekmeye kimse cesaret etmeyecek mi henüz bilinmiyor ama toplum huzursuz ve adalet istiyor.