Washington merkezli CATO Enstitüsü konuyla ilgili yayınladığı bir makalede ABD için sorunun Türkiye’nin NATO üyeliği olduğu ifade edildi.
Dünyanın en zenginlerinden olan Koch Kardeşler tarafından 1977’de kurulan Washington merkezli bir düşünce kuruluşu olan CATO Enstitüsü; Chatham House, RAND Corporation, Heritage Foundation gibi en etkili kuruluşlarla aynı kategoride değerlendiriliyor. Aydınlık gazetesinden Cansu Yiğit’in haberine göre
Enstitüsü’nün dış politika ve sivil özgürlükler konusunda uzmanlaşmış kıdemli araştırmacılarından olan Doug Bandow’un kaleme aldığı makalenin alt başlığı “Gelecek yıl Ermeni Soykırımı’nı unutun. Türkiye’yi NATO’dan kovma konusunda ciddi bir tartışma yapalım.”
EN SERT SAVAŞLARDAN BİRİ
Eski ABD Başkanı Ronald Reagan’ın özel asistanlığını da yapmış olan Bandow, Fortune, National Interest, Wall Street Journal ve Washington Times gibi ABD’nin önde gelen yayınları için düzenli makaleler yazıyor. Bandow, makalesinin girişinde lobicilerin konu ile ilgili yıllardır çalışma yürüttüğünü hatırlatıyor ve “On yıllar önceki olayların nasıl karakterize edileceğine dair tuhaf savaş, düzenli olarak Washington’u tüketen en sert savaşlardan biriydi” diyor.
Son yıllarda Ankara’nın Washington’da zemin kaybettiğini söyleyen Bandow, bu zemin kaybına neden olan ve ABD-Türkiye ilişkilerini geren konuları söyle sıralıyor: “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın otoriter bir devlet kurarken Amerikan vatandaşlarını tutuklaması, İsrail’e düşmanlık etmesi, Yunanistan ve Kıbrıs (Güney Kıbrıs) ile bölgesel çatışmaya girmesi, İslamcı güçleri desteklemesi, IŞİD ile işbirliği yapması, ABD ordusunun Suriyeli Kürt müttefiklerine (PKK/PYD) saldırması, Libya’ya askeri müdahalede bulunması ve Rusya ile işbirliği yapması nedeniyle Erdoğan’ın Amerika’da çok az arkadaşı kaldı. Türk olmayan ve Türkiye’den maaş almayan kimsenin Türk hükümetini savunmak için bir nedeni yok. ABD’li bir siyasetçinin Ankara’nın şikayetlerini göz ardı edip diktelerine karşı koymasının hiçbir siyasi yaptırımı yok.”
ABD İÇİN EN İYİSİ AYRILIK
“Doğrusu, eğer benim tercihim olsaydı Amerika’nın nükleer silahları yarın İncirlik dışında olur ve diğer tüm askeri güçleri, Türkiye dışındaki üslere taşınma sürecine girerdi. Ve Washington, diğer NATO üyeleriyle, transatlantik ittifak içinde beşinci bir kolun ortaya çıkma tehlikesini ortadan kaldırmak için Ankara’yı nasıl ittifaktan çıkaracağını veya sınırlayacağını tartışırdı. Bugün ABD için en iyisi, ilişkinin geleceği konusunda tartışmaya devam etmektense resmi olmayan bir ayrılık olacaktır.”
“Ermeni Soykırımı” meselesinin Erdoğan’dan önceye dayandığını hatırlatan Bandow, Osmanlının Ermeni nüfusa karşı kitlesel bir katliamda bulunduğuna dair şüphe olmadığını ileri sürüyor, ancak soykırım teriminin özel bir anlamı olduğunu hatırlatıyor ve şöyle devam ediyor: “106 yıl önce olanın soykırımın resmi tanımına uyup uymadığının bugün hiçbir önemi yok. Suçun sorumlusu olan hükümet, savaşın sona ermesinden sonra yok oldu. Hatalı ülke bile ortadan kayboldu.”
ANKARA BÖLGESEL BİR TEHDİT HALİNE GELDİ
“Osmanlı İmparatorluğu’nun soykırım yapıp yapmadığı akademik tartışmalar açısından büyük bir sorundur. Ama tartışmayı Washington olarak bilinen siyasi kanalizasyona taşımanın anlamı nedir” diye soran Bandow, bu soruya kendisi şöyle yanıt veriyor: “Aslında, tartışmanın bir asır önce işlenen korkunç eylemlerle hiçbir ilgisi yok. Aksine, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti ile ilgisi var. Açıkça söylemek gerekirse: Ankara’yı vurmanın siyasi bir silahıdır.”
Türkiye’nin bunu hak eden bir hedef olduğunu savunan Bandow’a göre Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi, beş yıl önceki darbe girişimini Reichstag Yangını gibi acımasızca kullanarak muhalifleri hapsetti ve “Neredeyse yirmi yıldır giderek artan yozlaşmış ve otoriter yönetiminden sonra geriye kalan tek şey, yalnızca kağıt üzerindeki demokrasi.”
Aynı zamanda, Ankara’nın tehlikeli bir bölgesel aktör haline geldiğini belirten Bandow, şöyle devam ediyor: “Amerikalı yetkililer artık Türkiye’nin bir güvenlik dayanağı, saldırgan Moskova’ya karşı NATO’nun güneydoğu temeli ve Müslümanlar için liberal demokratik bir yönetim modeli olduğunu inandırıcı bir şekilde iddia edemezler. Her zaman abartılı olan bu argüman bir zamanlar doğru olsa bile, onlarca yıldır durum böyle değil.”
TARİHİN GİZEMLERİNE KARAR VERMİYORLAR
Bandow, yine tüm bunların hiçbirinin “Ermeni Soykırımı” meselesiyle ilgisi olmadığını hatırlatıyor ve Ermeniler, Güney Kıbrıslılar ve Rumların bu konuda ısrar etmelerinin sebebinin, konunun Türkleri ve Türkiye’yi bu kadar bariz bir şekilde tedirgin etmesinden kaynaklandığını ileri sürüyor. “Ancak Biden’ın açıklaması, rekabeti sona erdirmek ve devam etmek için iyi bir an olacaktır” diyen Bandow, makalesini şöyle tamamlıyor:
“Tarih hakkında yararlı herhangi bir şey bilen Kongre üyelerinin sayısı muhtemelen bir elin parmaklarını geçmez. Yürütme organı, tarihsel yargılarda bulunmak için biraz daha donanımlıdır. Yine de siyasi liderlerimizin yapacak çok işi var. Ve Marcus Junius Brutus’un Julius Caesar’ı bıçaklamakta haklı olup olmadığı, Büyük Düşes Anastasia Nikolaevna’nın Bolşevik suikastından sağ çıkıp çıkmadığı, Amelia Earhart’ın Japonlar tarafından yakalanıp yakalanmadığı ya da George Mallory ve Andrew Irvine’in Everest Dağı’nın zirvesine tırmandıktan sonra mı yoksa tırmanamadan mı öldüğü gibi tarihin diğer gizemlerinden herhangi birine karar vermiyor. Hükümet yetkilileri, uzun zaman önce insanlar, hükümetler, eyaletler ve artık var olmayan ülkeler tarafından işlenen korkunç cinayetlerin yasal statüsünü de kabul etmemelidir.”
‘MAGNITSKY YAPTIRIMLARINI TARTIŞALIM’
“Gelecek yıl Ermeni Soykırımı’nı unutun. Türkiye’yi NATO’dan atmak, Ankara’nın Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki yıkıcı davranışına karşılık Avrupa ile koordinasyon sağlamak ve Erdoğan’a ile Türk demokrasisini yok eden sadık aparatçıklarına karşı Magnitsky yaptırımlarını (8 Aralık 2016’da ABD kongresinden geçen ve dünya çapında insan hakları ihlali ve yolsuzluk sebebiyle ABD hazinesinin kişi ve kuruluşlara yaptırım uygulamasına olanak veren yasadır) uygulamak konusunda ciddi bir tartışma yapalım. Bunu yapmak faydalı bir amaca hizmet eder ve aynı lobiciler ile halkla ilişkiler çalışanlarını eşit derecede meşgul ederek iyi ücret almalarını sağlar.”