-Bugün Kıbrıs-
4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bugün Genç TV’de Nazar Erişkin’in yayınına katılarak görüşlerini aktardı. Cumhurbaşkanı Akıncı Kıbrıs Sorunu ve gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. İlk olarak hellim konusuna değinen Akıncı, bu konuda siyasal söylemler ve davranışların yol açabileceği ekonomik sonuçların hesap edilmesi gerektiğini söyledi hem doğalgaz hem de hellim konusunda aynı şeyin geçerli olduğunu ifade etti.
AB RAPORUNDA TÜRKİYE DEĞERLENDİRMESİ
Avrupa liderlerinin dün yayımladığı Türkiye’ye yönelik raporun AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Komiseri Borrell’in hazırladığı 16 sayfalık raporun üzerine inşa edildiğini söyleyen Akıncı açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Dün açıklanan kararlar bu raporun üzerine inşa edildi. Aralık’ta yapılan son toplantıda Mart’a kadar gelişmelerin izlenmesi ve gerekirse yaptırımlara gidilmesi kararlaştırılmıştı. Bugün gelinen noktada da gözler Haziran’a çevrildi. Sonuçlanmış bir şey yok süreç takip edilecek ve Türkiye’nin atacağı adımlara göre AB de karşı adım atacak işin özeti bu. Kimileri buna havuç-sopa yöntemi diyor. Son zamanlarda bölgede Barbaros ve Oruç Reis’i, arama-sondaj faaliyetlerini duymuyoruz. Hatırlarsınız Türk gemileri bir ara Mehter Marşı ile dolaşıyordu buralarda. Akdeniz’de savaş tamtamları değil barış şarkıları çalsın demiştim.”
AB İLE İLİŞKİLER “EY AVRUPA” DİYEREK KENARA İTİLEMEZ
“Türkiye’ye Avrupa ülkelerinden 132 milyar dolar yatırım yapılıyor. Bu yatırımlar önemlidir. Türkiye’nin iyileşmesi, ekonominin büyümesi, istihdam yapabilmesi önemlidir. AB ile ilişkiler “ey Avrupa ey Amerika” söylevleriyle kenara itilecek ilişkiler değildir. Yeniden bir şekilde akıl yoluna dönülmüştür. Konu yalnız ekonomi ve göçmenler meselesi değil. AB ile ilişkiler demokrasi, kadın hakları, insan hakları, yargı meselesi, özgür medya meselesidir de.”
AB 5+1’Lİ SÜRECE DAHİL OLMALI
“Kıbrıs’ta ara bölgede müzakereler yapıldığı dönemlerde AB temsilcileri müzakere odasında yoktu ama her zaman çağrılmaya hazır vaziyette yan tarafta bulunuyorlardı. Avrupa ile ilgili konuları konuştuğumuzda gerekli görürsek çağırırdık ve bizi bilgilendirirlerdi. Görüşmelerin AB müktesebatına uyumu nasıl sağlanabilir bunu değerlendirirdik. Cenevre’deki ilk toplantıda da AB vardı. AB de aynı salondaydı ama ayrı bir masada oturdular. Asli unsur değillerdi yani. Crans Montana’da da vardı. Sabaha kadar süren toplantı masasında da gözlemci olarak bulunuyordu. Şimdiki toplantı ise bir hazırlık toplantısı ancak ortada büyük bir olay da yoktur, AB olacaksa gözlemci olacaktır. AB’ye üye bölünmüş bir adadır Kıbrıs. Sorunun çözümlenebilmesi için onların ilgilenmemesi değil tam tersi pozitif katkı yapması gerekir.”
İKİ DEVLETLİ YAPI SADECE FEDERASYON İLE MÜMKÜNDÜR
“Bir ay sonra yapılacak toplantıda durum ortaya çıkacak. Söylevden öte eylemler önemli. Masada ortaya konacak tavır önemli. Hatırlarsınız, AKP’nin bu kadar seçimlere müdahil olmasının nedenlerinden biri de bu olmuştu. Bizim federal sistemden başka bir şey olmayacağı noktasındaki gerçekçi ısrarımız bu müdahalelerin sebebi olmuştu. Onlar her söylenene kafa sallayan, biatçı kültüre ait yaklaşımlar arzu ediyorlar. Bu sonucu da şantajla, parayla elde ettiler ama sonu nereye gidecek onu hep birlikte göreceğiz. Eğer tavırlarını oraya gittiklerinde değişmezlerse yalnız kalacaklar. Masadaki herkes federal çözümü destekleyen taraflar. İki devletli bir yapıyı çözümle buluşturacak yegane formül federasyondur.”
TÜRKİYE KKTC’Yİ TANIMANIN GEREKLERİNİ YERİNE GETİRMİYOR
“Bizi tek tanıdığını söyleyen Türkiye bile bizi tanımanın gereklerini tam olarak yerine getiremiyor. Bizimle dostluk maçı bile yapılamaması gerçeği var. Peki Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımamanın gereklerini yerine getirebiliyor mu? Hayır! Üstelik Larnaka üzerinden gidip Rum stadında maçlarını yapıyorlar. Bizim gençlerimiz de tribünlerde ancak izleyici oluyor. Böyle bir ortamda KKTC’yi kim tanıyacak? Türkiye yöneticilerinin Kıbrıs’ı tanıtma arayışları söz konusu değildir. Çözümsüzlük siyaseti güdülüyor. Peki bu çözümsüzlük siyaseti neye hizmet ediyor? Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye ile daha bağımlı bir ilişki biçimine itiyor. Adı konmayan hedef budur: Burası Türkiye’nin bir vilayeti haline dönüşsün, 82’inci il olsun.”
ANASTASİADİS BİZİM KARŞIMIZDA RAHAT DEĞİLDİ
“Crans Montana’ya kadar süreç böyle gelişmedi. Türkiye ile inişli çıkışlı olsa da bir ilişkimiz vardı ve oraya giderken oturup enine boyuna konuşuldu. Türkiye orada gerekli esnekliği göstereceğinin mesajını da verdi ancak ondan bu yana gelişen siyasete bakıldığında ‘federasyon öldü bitti’ dendi. ‘BM parametrelerini çöpe atalım’ siyaseti yanlıştır. Sorun BM parametreleri değil Rum liderin siyasi eşitliği içine sindirememiş olmasıdır. Eskiden kabul ettiklerini dahi inkara yönelmiş olmasıdır. Şimdi bu lidere Cenevre’de fırsat tanıyoruz. Çıkıp ‘BM parametrelerine taraf olan benim, Türkler istemiyor’ diyecek. Gerçeğe dönüş yaşanmazsa buradaki tavır orada da sergilerse yalnızlık yaşanacak. Anastasiadis bizim karşımızda rahat değildi, siyasi eşitliğin tüm unsurlarını kabul etmek zorunda kalıyordu.
Şimdi çıktınız Berlin mutabakatını bile unuttunuz, ‘federasyon mederasyon’ bitti diyorsunuz. İşbirliği yapalım iki egemen devlet arasında diyorsunuz. Bunu gerçekleştirecek bir konjonktür yoktur. Yirmi otuz yıl sonra ne olur bilemem ama görebildiğim KKTC’nin ayrı bir devlet olarak resmen tanınma olasılığı 0’dır. Kaldı ki Türkiye’nin böyle bir gündemi de yoktur. Bu bana söylenmiştir de. Kosova’yı yüzden fazla ülke tanıdı da ne oldu düşüncesine sahiptir Türkiye.”
UMARIM TÜRKİYE ETRAFINDA BARIŞ KUŞAĞI OLUŞTURUR
“AKP’nin geçtiğimiz günkü genel kurulunda ‘dostların sayısını artıracağız’ dendi. Dost ülke bırakılmadı ki sayısı artırsın. Doğu Akdeniz’de Mısırla, İsrail’le, Suriye ile Avrupa ile Amerika ile… Türkiye’nin dış politikadaki yanlışları yüzünden dost ülke kalmadı. 2010’lardan itibaren Türkiye bu noktaya geldi. Kıbrıs’ın kuzeyindeki içişlerine karışma meselesi o kadar ayyuka çıktı ki bir düşman yaratma siyaseti güdüldü. Temenni ederim kaybedilen dostlar geri kazanılır ve Türkiye’nin etrafında dostlar çemberi, barış kuşağı oluşur.”
ASLINDA YALNIZLIĞA MAHKUM OLACAK OLAN KIBRIS TÜRKÜDÜR
“AB’nin, Rum yönetimin yanlışları büyük ancak Türkiye sadece retoriğini değil eylemlerini de değiştirmelidir. Kendi isterse yanlış hesabı Bağdat’tan döndürebilir ancak Kıbrıs Türk tarafı olarak biz yanlış yaparsak yalnızlığa mahkum olacak Kıbrıs Türküdür. O nedenle kendi yanlışlarımızla daha çok ilgiliyim. Cenevre’de doğru siyaset yaparak, Anastasiadis’e kaçacak yer bırakmadan BM kararlarında yer aldığı şekilde federal çözümü savunmalıyız.”
İŞ ÇIĞRINDAN ÇIKTI: TÜRKİYE 17 BİN İNSANI SANDIĞA TAŞIDI
“Türkiye ile ilişkiler elbette son derece önemli. Kıbrıs Türk halkı olarak en iyi en düzgün ilişkiyi kurmak istememiz son derece doğal. İlk günden beri yaklaşımım bu oldu. Ana-yavru edebiyatını bırakalım ve iki kardeş ilişkilisine evrilelim dedim. Hep birlikte Avrupa ve dünya ailesinin parçası olarak mutlu, huzurlu bir yaşam sürebiliriz dedim. Bunlar barışçıl siyasetlerle olur, düşmanlaştırma ile olmaz. Türkiye ile ilişkilere baktığınızda 1989 yılında Lefkoşa belediye başkanı iken Ankara ile kardeş şehir ilişkisini kuran ilk belediye başkanı benim. O zaman da altını çizerdim, iki kardeş ülke ilişkisi olmalı TC ve KKTC arasında diye. Dışa karşı KKTC’yi desteklemenin en önemli unsurlarından biri de bu olurdu ancak Türkiye yönetimleri buna sıcak bakmadı, hep lafta kaldı. Son seçimde de iş çığırından çıktı. Bizim gibi insanlardan Türkiye düşmanı yaratma becerisini bile gösterdiler. 80 milyonluk Türkiye’ye KKTC Cumhurbaşkanını düşman olarak lanse etmeyi bile becerebildiler. Benim temsil ettiğim görüş Kıbrıs Türk halkının çoğunluğunun görüşüdür. Seçimlerde çıkan sonuç kimseyi aldatmasın. Sandıkları tek tek inceledim. Vaatle, parayla, tehditle 17 bin insanı ikinci turda sandığa götürerek sonuçları bu noktaya getirdiler. Her şey gözler önünde yaşandı. Böyle bir ilişkinin Kıbrıs Türk halkını Türkiye’ye yabancılaştırdığını göremediler. Türkiyeli yetkililere ‘bu yarayı tamir etmek için uzun bir zamana ihtiyacımız olacak ve bunu başaramayacaksınız’ dedim. Bu ilişkinin sürdürebilir bir yanı yoktur. Bu ilişki düzeni değişmelidir.”
KIBRISLI-TÜRKİYELİ AYRIMI TEHLİKELİ HALE GELECEK
“Hükümet partisi kurultayını bile tamamlayamadı. İkinci tura kalan iki aday adaylıktan çekilmek zorunda bırakıldı. Hükümet başkanı kim olacak, genel sekreter, bakanlar kim olacak bütün bunlara kadar karar veren bir yapı oluşturdu. Seçimlerde karargahlar kuruldu, iş insanları oralara çağrıldı, Türkiye yardımları kesecek tehditleri yapıldı. Türkiye’nin siyaseti şubeleriyle buraya taşındı. AKP’nin burada merkezi var. Yapılan son bir ankette Türkiye’den buraya gelip yerleşen insanlarımıza ‘vatanınız neresi’ diye soruldu, ‘Türkiye’ dediler. TC Cumhurbaşkanını lideri olarak gördüklerini söylediler. Aidiyet duygusunun, buralara gelen insanlarımızda yeşermesine fırsat verilmezse bu ayrılık daha da tehlikeli bir hale gelecek.”
BU BERBAT DÜZENDEN KURTULMANIN YOLU ÇÖZÜMDÜR
“Ya pandemi dönemi diyerek tek vekil için yapılacak ara seçimi erteleyecekler ya ara seçimi yapacaklar ya da genel seçim ile birleştirip yapılacak. Seçim yasasının değişmesi gerektiği de söyleniyor. Bu kadar müdahalelerin olduğu cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra bundan sonra hangi seçimin sağlıklı olacağını düşünüyor partililerimiz bilmiyorum. Bir partinin kurultayına bile bu kadar karışılabiliyorsa… Hangi partiden olursa olsun halkın özgün iradesini öne çıkaran davranışları sergilememiz lazım. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyenleri de bu yılan soktu. Bu konuda bir bütünlük içinde olunması lazım. Halkımız bu şekilde yönetilmeye layık değildir. 1920’lerden beri Atatürk ilkelerine bağlı demokratik laik cumhuriyeti özümsemiş bir toplumuz.
Kıbrıs Türkü için çıkış yolu çözümdür, bu berbat düzenden ve daha kötüye gitmesinden kurtulmanın yolu federal çözümdür. Seçim sonuçları kimseyi yıldırmasın Kıbrıs Türk halkı mücadelesine devam edecektir.”
CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYI KONUSU
“Çok abes buldum saray tartışmalarını. Bu konuya girmek de istemezdim. Erdoğan buraya geldiğinde söylemişti sonra Tatar’ın talep ettiği söylendi. Sarayın itibar getirdiğini düşünüyorlar. Böylesi bir düzenin olduğu yerde saray yapmakla itibar kazanılabilir mi? Saray başka şeyleri çağrıştırıyor ayrıca biz bu kelimeyi kullanmazdık. Orada hepimiz çalıştık, elbette daha iyisi daha güzeli olsun ancak böyle bir dönemde ve bu şekilde değil. Sayın Tatar ‘utanıyorum’ dedi. Asıl utanılması gereken bu yaşananlardır. Yeni saray bugünkü şartlarda en hafif tabiri ile lükstür. Aç, susuz, işsiz insanlarımız var. Arasta’da in cin top oynuyor. Esnaf, turizm emekçileri ve diğer emekçiler aş bekliyor. Sivil toplum ayağa kalkmalı ve bu sarayı yaptırmamalı.”